RIHA - Türkiye'nin HTŞ üzerinden Suriye'de etkin olmaya çalıştığını söyleyen gazeteci Nihat Kaya, "Türkiye'nin kendini Kürt fobisinden kurtarması lazım, yoksa Suriye siyasetinin tamamen dışına itilecek" dedi.
Baas rejiminin yönetimden düşürüldüğü 8 Aralık 2024 tarihinden bu yana Suriye’de sular durulmazken, Suriye Demokratik Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Ebdî ile Geçiş Hükümeti Başkanı Ahmed El Şara arasında 10 Mart’ta imzalanan 8 maddelik mutabakat askıda kaldı. Suriye Demokratik Meclisi (MSD) pek çok kez yaptığı açıklamada geçici hükümetinin mutabakat maddelerini yerine getirmemekte ısrar ettiğini belirtti. Mutabakat sonrası Haziran ayında Şam’da yapılan görüşmelerde her hangi bir sonuca varılmadı, Paris’te yapılması planlanan görüşmeler Şam hükümetinin “hazır olmaması” gerekçesiyle ertelendi. Daha sonra da geçici hükümet yetkilileri Paris’te yapılması planlanan görüşmelere katılmayacağını duyurdu.
Çözümün şekillenmediği, çatışmaların ise sürdüğü Suriye’nin kıyı bölgelerindeki halk ile Süveyda bölgesindeki Dürziler QSD’ye çağrılarda bulundu. Kuzey ve Doğu Suriye’de gazetecilik yapan Nihat Kaya, sürece ve çözüm önerilerine dair konuştu.
‘ŞAM’IN YAKLAŞIMI ÇÖZÜMDEN UZAK’
QSD ile Şam’ın geçici hükümeti arasında 10 Mart’ta imzalanan mutabakatı hatırlatan Kaya, geçici hükümeti bu 8 maddelik mutabakata Alevi bölgelerinde yaşanan katliamlar ile bu katliamların rejimi zayıflatmasının zorladığını belirtti. QSD’nin insani olarak Alevi katliamlarını durdurmak istediğini söyleyen Kaya, “Sözde Suriye’yi kurtarmak, orada yeniden güvenliği sağlamak için oluşturulmuş bir yönetimler. Ancak kendi denetimindeki güçler, tıpkı Şengal’de olduğu gibi katliam yapıyor. Bu Şam için iyi bir izlenim değildi ve eli zayıftı. Kıyı bölgelerinde yaşanan Alevi katliamı, Şam’ın kendisine bağlı güçler üzerinde tam anlamıyla bir denetiminin de olmadığını gösteriyordu” dedi. Şam’ın tüm bunlara rağmen 10 Mart Mutabakatı’nın gereklerini yerine getirmediğini dile getiren Kaya, Şam’ın geçici hükümeti tarafından Özerk Yönetim’e gönderilen heyetlerin uzlaşıdan ve entegrasyondan uzak davrandığını vurguladı. Kaya, “Heyetler, ‘Barajı teslim edin’, ‘QSD’yi feshedin’, ‘Sınırları, petrolü teslim edin’ gibi dayatmalarla bölgeye geldi. Bu da 8 maddelik mutabakat içerisinde olmayan bir dayatma idi. Şam’ın genel yaklaşımı, bölgenin geneline yeni bir dikta sistemidir. Bu sebeple 8 maddelik mutabakat hayata geçmedi” ifadelerini kullandı.
‘REJİM TÜRKİYE’DEN GÜÇ ALIYOR’
Gerek kıyı bölgelerinde gerekse de Süveyda’da yapılan katliamları anımsatan Kaya, uluslararası sessizliğin Şam rejimine güç verdiğini söyledi. Şam rejiminin özellikle Türkiye ile kurduğu ilişkilerden güç aldığına dikkat çeken Kaya, şunları belirtti: “Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı görüşmeden sonra Paris’te QSD ile Şam arasında yapılacak görüşmelerin şekli değişti. Bu çok dikkat çekici bir husustur. Bu yönetimin sürdürülmesinde başta Hakan Fidan olmak üzere Türkiye’nin çok büyük bir etkisi var. Hatta Özerk Yönetim ile görüşmeyi Şam’daki hangi isim yaparsa yapsın ister İçişleri Bakanlığı ister Dışişleri Bakanlığı fark etmez, görüşmeden sonra bir ara veriliyor ve oradaki Türkiye elçiliğine bu görüşme bildiriliyor, sonra bir anda görüşmenin seyri değişiyor yönünde iddialar var. Hatta Türkiye’nin, Colani hükümetinin bulunduğu binanın hemen yanında bir binası olduğu, bu binada MİT üyelerinin bulunduğu, bütün kararların ve görüşmelerin bu binadan onay almadan hayata geçmediği yönünde büyük bir iddia da var.”
‘TÜRKİYE GÖRÜŞMELERDEN RAHATSIZ’
Paris’te planlanan görüşmelerde Türkiye’nin hiç bir şekilde yer almaması ve görüşmelerin Paris’e taşınmasının görüşmelerin seyrini değiştirdiğini ifade eden Kaya, “Türkiye’nin Paris’teki görüşmelerde yer almayışı, Türkiye’nin masanın dışına itilmek istenmesidir. Bu durum Türkiye’yi ciddi anlamda rahatsız etti ve buna müdahale etti” dedi. Değişen küresel ilişkiler ve denklemlerin Türkiye'nin dış siyasetini etkileyeceğine dikkat çeken Kaya, "Türkiye bugün Mazlum Ebdî’ye, QSD'ye 'terörist' diyor. Ancak dünya siyaseti onlarla ilişki kurmaya devam ediyor. Mazlum Ebdî’yi muhatap alıyor. Yarın QSD için çok farklı argümanlar gelişebilir. Türkiye bu anlamda geçmiş argümanlarla siyaset yürütemeyeceğini bilmeli. Farklı ilişkiler ve çelişkiler ortaya çıktı. Türkiye hala eski söylemelere sığınıyor, açılım yapamıyor ve Kürt fobisinden kendisini kurtaramıyor. Önce 'Suriye Milli Ordusu' dedi ve onlar üzerinden bir politika yürüttü. Şimdi HTŞ'ye sarılmış durumda. Benim görüşüme göre HTŞ'nin geleceği parlak değil. Çünkü kendi içerisindeki güçlere hakim olamıyor. Yarın öbür gün kendi içerisinde de iç çatışmalar yaşayacaktır" diye belirtti.
'ZAMANA YAYIYOR'
"Zamana yayılmış" bir sürecin Suriye'nin geleceği için kötü rol oynayacağını belirten Kaya, şöyle devam etti: "Şuan zamana yayılmış bir süreç görüyoruz. Bu Suriye'nin kendi çelişkilerini de ortaya çıkarıyor. HTŞ ve Colani, Şam üzerindeki hakimiyetlerini gün geçtikçe yitiriyor. Bundan dolayı uluslararası destek de yavaş yavaş azalacaktır. Diğer ülkeler kontrolü HTŞ'ye kaydırarak Suriye siyasetini Türkiye'den kurtarmaya çalışıyor. Suriye siyasetini daha fazla Suudi Arabistan üzerinden yürütmeye dönük planları var, diğer hegemon güçlerin. Bu da Türkiye'nin Suriye siyasetinden dışlanması demek olacaktır. Türkiye'nin söylem ve argüman olarak 100 yıl öncesinin takıntılarından ve Kürt fobisinden kurtarması lazım. Yoksa Suriye siyasetinin tamamen dışarısına itilecek. Suriye siyasetinde kalabilmesinin tek yolu daha fazla Kürtler üzerinden Suriye siyaseti yürütmesidir. Diğer yandan Suriye'nin kendi içyapısı var. Suriye kozmopolit bir yapı. İçerisinde pek çok kimlik var. Suriye'nin yarısından fazlası HTŞ'den farklı düşünüyor. HTŞ, çoğunluğu temsil etmiyor. Bu durum Özerk Yönetim bölgeleri de dahil Suriye'nin geleceğinde bu farklılıkları bir arada bulunduran bir siyasal oluşumun gerekli olduğunun sonucuna götürüyor. Ancak HTŞ bunun tersini dayatıyor. HTŞ, her şeyi kontrolü altına alacak despotik bir sistem ve dayatma içerisinde. Bu da Suriye'nin dokusuna ve demografik yapısına uymayan bir siyaset tarzı. Özerk Yönetim aşiretlerle bir araya gelerek konferans düzenlemişti. Bu konferansa sadece Özerk Yönetim’deki aşiretler değil Suriye'deki farklı aşiretler de görüntülü bağlanarak desteklerini iletti. HTŞ bunu bahane ederek Paris görüşmelerinden çekildi. Bu da HTŞ'nin Özerk Yönetimi kendisi için tehlike gördüğü manasına geliyor. HTŞ, bu süreci yönetemiyor ve Suriye'nin dokusundaki farklılıkları kapsayacak bir siyasal sistemi yok. Bundan dolayı süreç uzuyor ve yayılıyor. Yayıldıkça da HTŞ bu süreç içerisinde rengini belli edecek ve bence bu da Suriye'de daha farklı oluşumları ve yönetimleri gündeme getirecektir."
MA / Ceylan Şahinli