Kalkan: Kürtlerin de güven sorunu var, süreç tek taraflı adımlarla yürümez

img
HABER MERKEZİ - Duran Kalkan, Kürtlerin yeni süreçte devlete karşı güven sorunu yaşadığına işaret ederek, "Süreç tek taraflı adımlarla ya da sadece iyi niyet açıklamalarıyla yürümez. Karşılıklı adımların olması lazım. Ancak güven tesisi de o zaman olabilir" dedi. 
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" sonrası kongresini toplayan PKK'nin "fesih" kararının üzerinden 3 hafta geçti. Hemen sonrasında DEM Parti'nin siyasi partilerle teması hızlanırken, sürecin gerekliliklerine dair henüz bir adım atılmadı. 
 
PKK'nin kurucu kadrolarından Duran Kalkan, gelişmelere dair Fırat Haber Ajansı'na (ANF) konuştu. Yeni sürecin Devlet Bahçeli'nin girişimiyle başladığına dikkati çeken Kalkan, "Önder Apo bir inisiyatif geliştirdi. Fakat süreç Önder Apo ile başlamadı. Devlet Bahçeli’nin girişimiyle başladı. 2024 Ekim’inde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tutumu ve söylemleriyle bu süreç başladı. Dahası Devlet Bahçeli burada sadece bir iyi niyet tutumu olarak böyle bir yaklaşım bulunmadı. Grup toplantısında Önder Apo’nun Meclis’e gelmesini, DEM Parti Grubu’nda konuşmasını, PKK’yi feshederse bunların olabileceğini, umut hakkının değerlendirilebileceğini ifade ederek çağrıda bulundu. Onun ardından bu çağrıya dayanılarak 4 yıldır görüşme yaptırılmayan Önder Apo ile görüşme yaptırıldı. 23 Ekim 2024 tarihinde yeğeni Ömer Öcalan İmralı’ya gönderildi. Önder Apo’nun cevabının ne olacağı görülmek istendi. Önder Apo da süreci, gelişmeleri, çağrıyı değerlendirdi ve 'ben buna cevap verebilirim, anlamlı buluyorum' dedi. 'Eğer koşullar yaratılırsa Kürt sorununu çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve demokratik siyaset zeminine taşıyabilecek teorik ve pratik gücüm var, ben bunu gerçekleştirebilirim' dedi. Bu temelde çağrıya cevap verdi. Ondan sonra da Devlet Bahçeli’nin çağrıları devam etti, buna katılanlar oldu. Önder Apo da bu inisiyatifi aldı yürüttü. Durumun bu bakımdan doğru anlaşılması lazım" dedi. 
 
'PKK KENDİSİNİ DEĞİŞTİRİYOR'
 
PKK'nin bir "örgüt" olmadığını, "toplumsal bir hareket" olduğunu söyleyen Kalkan, "Yani öyle dar, imkânları olan, hele hele silahın gücüne dayanan bir örgüt değil. Böyle olsaydı değil 52 yıl, PKK böyle bir ortamda 52 gün bile dayanamazdı. Evet, örgütler çağı geçebilir ama PKK örgütsüzlüğü savunmuyor. PKK kendi örgütsel yapısını feshederken örgütlenmeyin, örgütleri dağıtın demiyor. Bir likidasyon geliştirmiyor, likidatör bir hareket olmuyor, tasfiyeci değildir. Bazıları PKK tasfiyeci oluyor diyor. Tasfiyecilik inkarcılıktır. PKK geçmişi inkar etmiyor. Her türlü örgüte karşı çıkmıyor. Tam tersine geçmişi değerlendiriyor, tarihsel olarak PKK’nin ortaya çıkış koşullarını değerlendiriyor, bunun ne kadar zorunlu bir durum olduğunu söylüyor, PKK’nin yürüttüğü mücadelenin büyüklüğünü, tarihselliğini, ortaya çıkardığı büyük başarıları ortaya koyuyor, bunları esas alıyor, mirası olarak görüyor, bunlara sahip çıkıyor.  Bu bakımdan geçmişini inkar eden değildir. Tam tersine geçmişine sahip çıkarak onun üzerinden bir gelecek yaratıyor" ifadelerini kullandı. 
 
PKK'nin kendisini değiştirip dönüştürdüğünü söyleyen Kalkan, "Eleştiri-özeleştiri yapıyor. Yani PKK’nin ortaya çıktığı dönemin siyasi-askeri koşullarını değerlendiriyor. O zaman Kürtlerin, dünyanın, Ortadoğu’nun koşulları farklıydı. Yine dünyada insanlığa hakim olan zihniyet yapıları farklıydı. Şimdi bunların hepsinde köklü değişiklikler oldu. Bu değişikliğe göre biz de değişmeliyiz diyor. Neyi ortaya koyuyor? Eskiyi, aşılanı, tarihsel olarak ömrünü dolduranı tarihe mal ederek yenilik yapmayı öngörüyor. Yani eleştiri-özeleştiri yapabiliyor. Böylece kendisini değiştiriyor, dönüştürüyor. Yani devrimcidir. Devrimciler değişim ve dönüşüm yapabilirler. Fakat dogmatikler var olanı tekrarlar" diye kaydetti. 
 
Vladimir Ilyic Lenin'in değerlendirmelerine dikkati çeken Kalkan, "Devrim yıllarında Lenin’in çok güzel bir sözü var. Devrimci süreç geliştiğinde, yeni ittifaklar, yeni eylem biçimleri ortaya çıkınca eski Bolşevikler grubu çıkıyor; biz eskiden şunu demiştik, tekrar eski devam etsin diyenler oluyor. Lenin onlara şunu söylüyor: 'Gençliğinde ezberledikleri cümleleri ölünceye kadar tekrarlayan dogmatikler.' Dolayısıyla bunun böyle olmayacağını, devrimcilerin her yeni durum ve gelişmeye göre kendilerini geliştirmeleri, değiştirmeleri gerektiğini, devrimciliğin gereğinin bu olduğunu ifade ediyor. Bu bizzat Lenin’in kendi görüşleridir. Ama Leninizm adına dünyanın en kalıpçı, en dogmatik düşünceleri, yaklaşımları, hareketleri ortaya çıktı ve bu temelde PKK’ye yaklaşanlar oluyor" diye konuştu. 
 
'KÜRTLERİN ÖMRÜ SAVAŞLA MI GEÇECEK?'
 
PKK'nin sürecin gereklerine göre kendini değiştirdiğini ve yenilediğini vurgulayan Kalkan, Abdullah Öcalan'ın söz konusu "değişime" dair girişimlerini hatırlattı. Kalkan, "Önder Apo, 1 Eylül 1998 ateşkesinde net olarak vurguladı; 'bu değişikliği ne olursa olsun yapacağız' dedi. Uluslararası Komplo saldırısıyla bu değişikliği engellediler. Günümüze kadar PKK’yi başkalarının kendi çıkarları için kullanabilecekleri bir savaş içinde tutmak amacıyla böyle bir çatışmaya zorlayanlar oldu. PKK bunları aşamadı. Şimdi mevcut durumda aşıyor. Dolayısıyla o tür yaklaşımların hepsi yanlıştır. Şunu da açıklayayım: Buradan kalkarak PKK 48 yıldır silahlı direniş yürütüyor, 41 yıldır 15 Ağustos temelinde gerilla savaşı veriyor. Bu kesintisiz bir savaştır. Ama esas silahlı direnişi Mayıs 1977’de katledilen Haki Karer yoldaşın intikamını almak üzere başlamıştır. O günden bu yana 48 yıldır bir silahlı direniş yürütüyor. Bu geldi ulusal kurtuluş stratejisine oturdu ve bu temelde gerilla savaşı verildi. Şimdi bu kadar savaşıldıktan sonra niye savaşı bırakıyor diyorlar? Peki, bu halk hep savaşacak mı? Kürtlerin ömrü hep savaşla mı geçecek? Bazıları çok akıllı! Bu kadar savaş istiyorlarsa kendileri savaşsınlar. O kadar savaş aşığıysalar durmasınlar, savaşsınlar, ellerinden alan mı var?" ifadelerini kullandı. 
 
'DEVRİMCİLİĞİN ÖLÇÜSÜ İDEOLOJİK DÜZEYDİR'
 
Kalkan, PKK'nin kararlarına dönük tepkilere de değinerek, "Şimdi bazıları kalkmış PKK’ye savaşı anlatmaya, savaş dersi vermeye çalışıyor. Gerilla dersi vermek istiyorlar, savaşmanın ne kadar önemli, anlamlı olduğundan söz ediyorlar. Bu PKK 48 yıl silahlı mücadele yürütmüş, 41 yıldır kesintisiz gerilla savaşı yürütüyor. Herkes biraz da kendi gerçeğine bakarak bu sözleri söylemeli. Şimdi bu silahlı direnişi sona erdirmek isteyince devrimcilikten uzaklaştı diyorlar. Bir mücadele yönteminin devrimci olup olmadığını şiddet düzeyi belirlemez. 'Silahlı şiddet içeren yöntem devrimcidir, silahlı şiddet içermeyen devrimci değildir, reformizmdir' diyenler yanılıyorlar. Devrimcilik ölçüsünü belirleyen ideolojik düzeydir. Bir mücadele ne kadar ideolojik derinliğe,  karşıtlığa sahipse, ne kadar ideolojik değişim yapabiliyorsa o kadar devrimcidir. Ne kadar az yapıyor, ideolojik değişim yaratamıyorsa, gerçekleştiremiyorsa ona reformizm denir, pasifizim denir, dolayısıyla devrimci değildir. Yani devrimciliğin ölçüsü hiçbir zaman silahlı şiddet değildir. Onu ölçü olarak alanlar ancak egemen iktidar ve devlet güçleri olabilir. O bakımdan o tür sözlerin hepsi boştur. Biz hareket olarak stratejik değişimde artık günün gerektirdiği mücadele yöntemlerini, araçlarını kullanmak için bir çaba, değişim-dönüşüm mücadelesi içerisindeyiz. Bu, örgütsel yapımız bakımından da geçerli olan bir durumdur" şeklinde konuştu. 
 
YENİ SÜREÇTE ÖRGÜTLENME MODELİ NASIL OLACAK?
 
Kalkan, "Yeni sürecin örgütlenme modeli nasıl olacak?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Yeni sürecin nasıl gelişeceği tartışılıyor. Onun için hemen şöyle olacak diye somut şeyler söylemek zor, ki doğru da değil. Bunu tartışmalar, mücadele, arayış belirleyecek, şekillendirecek. Fakat bu demek değil ki PKK ne yaptığını hiç bilmiyor. Muğlaklıklar, belirsizlikler içerisinde. Hayır, öyle değil. PKK, iki binlerin başından itibaren, somut tarih vermek gerekirse 2004 tarihinden bu yana bir paradigma değişimi yaşıyor. İktidarcı ve devletçi paradigmaya son verdi. Demokratik uygarlık, ya da demokratik modernite paradigmasını esas aldı. Yani ekolojist kadın özgürlükçü demokratik toplum paradigmasını esas aldı. Köklü paradigma değişimini öngören bir değişim ve dönüşüm süreci içerisine girdi. Bugün yaşananlar o zamandan başlayanlardır. Yeni gündeme gelmiyor. Bunun ne teorisi, ne tartışması, ne de pratik çabaları yeni başlamıyor. Yeni başladığını sananlar önceyi bilmeyenlerdir. Dolayısıyla 20-25 yıllık bir süreç, bu yönde atılmış adımlar, gerçekleştirilmiş, sağlanmış gelişmeler var. Fakat gerçekleştirilemeyenler de var. Şimdi 12’nci Kongre ile birlikte gerçekleştirilemeyenleri sona erdirerek paradigma değişimini tam köklü bir biçimde gerçekleştirme iradesi ve kararlılığı var.
 
Şimdi yapılan, yeni paradigmanın gerektirdiği değişim ve dönüşümü tümüyle gerçekleştirmektir. Nedir bunlar? PKK, doğuş döneminden esas aldığı teorik, programsal, stratejik ve taktik yapısını değiştiriyor. Tabii bunun gerektirdiği örgütlenme yapısını da değiştirecek. Örgüt, mücadele tarzına göre şekillenir. İşlevsel, devrimci örgütler böyle kurulurlar. Önce örgüt kurup da sonra ona strateji ve taktik belirlenmez. Önce strateji ve taktik belirlenir. Yani nelerin nasıl yapılacağı tespit edilir, sonra da onu yapacak örgütlenme ortaya çıkartılır. O görevler tamamlanırsa o örgüt rolünü bitirir. O yüzden o örgütsel yapıyı değiştirmek gerekir. Dolayısıyla PKK rolünü çoktan bitirdi diyoruz. Teorisini, programını, stratejisini, temel taktiklerini değiştiriyor. Peki, bütün bunlar değiştiğinde örgüt yapısı değişmeyecek mi? Elbette ki yeni görevlere göre yeni örgüt biçimleri, örgüt tarzları ortaya çıkartacak. Doğru olan, devrimci olan, gerçekçi olan budur. Şimdi eski örgütlenmeyi feshederek yeni örgütlenme süreçleri başlatmayı bu temelde yapıyor.
 
DEMOKRATİK SİYASET STRATEJİSİ
 
Stratejik olarak ulusal kurtuluş savaş stratejisini değiştirdi. Onun yerine demokratik  siyaset stratejisini geçiriyor. Demokratik siyaseti esas alıyor. Ulusal kurtuluş savaşı stratejisinin temel savaş biçimi olan gerilla savaşını değiştiriyor. Onun yerine öz savunmayı koyuyor, hukuki mücadeleyi koyuyor. PKK, bütün alanlarda yaşanan bu köklü değişim ve dönüşüm sürecini son 25 yıldır yaşıyor. Şimdi bunu artık bir sonuca götürmek istiyor. Mücadelesi de, örgütü de buna göre olacak ve bu temelde ne gerekiyorsa onu yapacak. Önder Apo 1994’te şunu demişti: 'Diriliş tamamlandı, sıra kurtuluşta.' Ulus devlet paradigmasının gereklerine göre ulusal kurtuluş savaşıyla ulusal kurtuluşu gerçekleştirmek gerekiyordu. O zamanki paradigmanın tanımı oydu. Şimdi paradigma değişimiyle birlikte 'Diriliş tamamlandı sıra kurtuluşta' söyleminin yerini, 'Diriliş tamamlandı sıra özgürlükte' aldı. Özgürlük de demokratik toplumla sağlanıyor. Şu sorulabilir; yeni sürecin gelişimi nasıl olacak? Şöyle olacak, şu zamanda olacak, şu isimde parti kurulacak, filan yerde şu adım atılacak vs. demek zordur. Ama değişim ve dönüşümün hedefi-çerçevesi belirttiğim gibidir. 2004’te gerçekleştirilen paradigma değişimi ile başlayan bir süreçtir bu. Şimdi derinleşerek devam ediyor. Süreç bu değişim ve dönüşüm temelinde ilerleyecek ve işleyecek."
 
'ENGEL ÇOK'
 
Kalkan, sürecin önünde birçok engelin olduğuna işaret etti. Kalkan, "Engel var mı' demek yerine bunun gerçekleşmesinin önü ne kadar açık diye sormak daha doğru olabilir. Böyle bir soruya da '(sürecin) önü çok açık’' diye cevap veremeyiz. 'Önü açık, demokratik siyaset rahatlıkla yürütülebiliyor, demokratik siyasetin tamamen hakim olduğu bir ortamda yaşıyoruz, dolayısıyla istediklerimizi rahatlıkla gerçekleştirebiliriz’' gibi bir şey kesinlikle diyemeyiz. Böyle bir ortam yok. Engelleri aşıp zorlukları yenerek ön açma ve süreci geliştirme, demokratik siyasetin işleyeceği koşulları oluşturma mücadelesi veriyoruz. Yani öyle hazır bir durum yok" dedi. 
 
AKP'nin "geçmişi aşan bir düzeyde" olmadığını dile getiren Kalkan, "Örneğin AKP 'Türkiye hukuk devletidir, demokrasi de var, -PKK’yi kastederek- bir tek terör belası var ondan da kurtulduk mu sorun bitecek' diyor. Hâlâ mevcut durumda yaklaşımı öyle. Bunu aşabilmiş değil. Mevcut CHP yönetimi, geçmişi aşan bir düzeyde. Onlar da diyor ki, 'Kürt vatandaşlarımız ‘sorun var’ diyorsa sorun var demektir ve ne zaman ‘çözüldü’ derlerse, sorun ancak o zaman çözülmüş olur." Biz bunu oldukça önemli ve anlamlı bulduk. Ama bu doğrultuda bir program oluşturma, bir proje geliştirme, bunun ısrarlı mücadelesini yürütme yönünde pratik adımlar gelişmedi. Bir de mevcut CHP’nin üst-yönetim kadrosu bunu söyledi. Diğer yönetimler ve çevresi ise tam tersine Kürt'ü inkâr eden, imhayı öngören dar ulusalcı yaklaşımlarını olduğu gibi sürdürüyor ve bu değişim sürecine en çok onlar karşı çıkıyorlar" ifadelerini kullandı. 
 
'BİRÇOK ÇEVRE TELAŞA DÜŞTÜ'
 
Kalkan, PKK'nin kararı sonrası birçok çevrenin şaşkına döndüğünü ve bu durumu engellemeye çalıştığını söyledi. Kalkan, söz konusu çevrelerin "savaştan beslenen, rantçı” çevreler olduğunu kaydetti. 
Kalkan, şunları söyledi: "Telaşa düştü birçok çevre. Niye? Çünkü çatışmadan elde ettikleri ekonomik-siyasi çıkarı kaybedecekler. Tam bir kaygı ve korku içerisindeler. El altından bir yığın girişimde bulunuyorlar. İnsan şaşırıyor gerçekten. Şimdiye kadar neredeydiniz, diye sormak lazım. PKK 48 yıldır savaşıyor, 41 yıldır kesintisiz gerilla savaşı veriyor. Peki bu kadar savaştan yanaydınız da neredeydiniz ve ne kadar destek verdiniz PKK’ye? PKK’ye mi destek verdiniz, yoksa PKK’nin imha edilmesi için hep karşıtlarına mı destek verdiniz? Şunu gördük ki aslında tam bir savaş kışkırtıcılığı yapılıyor. Önder Apo 'Kürt Kapanı’' demişti. Kürtler böyle bir kapana kıstırılmışlar; direnmeseler asimile olup yok oluyorlar, savaşsalar, onun bunun birbiriyle çatışmasına hizmet eder hale geliyorlar. Kendileri bir kazanıyorsa, diğerleri beş kazanıyor. Herkes bunun içine giriyor ve kendi çıkarları doğrultusunda bu savaşı yönlendirmeye çalışıyor.
 
Böyle bir kapan. Şunu hiç kimse görmek ve anlamak istemiyor: Kürtler de bir halk, bir toplum, onların da bir varlık ve özgürlük gerçeği var. Özgürce var olmak ve yaşamak istiyorlar. Bunun için mücadele ediyorlar. Şimdiye kadar 26 yıldır İmralı’daydı Önder Apo, hâlâ TC devletinin birçok şefi 'dış güçlerin maşası' diyordu. Böyle bir tutum takınınca da dışarıdan bazı güçler 'teslim oldu' diyorlar. Size bir şey belirteyim mi; eğer basıncı olarak bir şeyleri inceleyecekseniz, İmralı yargılama sürecini inceleyin. 1999’da İmralı’da yapılan yargılamalar Mayıs ve Haziran aylarında yürütüldü. Kaç yıl geçti üstünden ve şimdi de yıl dönümünü yaşıyoruz. O zaman net gördük; dünyanın birçok yerinden, güya TC dostu görünen, kendini büyük devlet olarak ortaya koyan devletler gördük ki Önder Apo’nun barış ve çözüm isteyen tutumuna her türlü yakıştırmada bulundular. 'Teslim oluyor' dediler. Her türlü tahrik edici açıklamada bulundular. Bunların başında da Almanya geliyordu. Almanya’nın sağcıları da solcuları da aynısını yaptılar. Basın arşivlerinden araştırılsın, neler söyledikleri ortaya çıkar. Şimdi de benzer durumu yaşıyoruz."
 
LOZAN VE SEVR TARTIŞMALARI 
 
Lozan ve Sevr anlaşmalarına dair tartışmaları da değerlendiren Kalkan, şunları belirtti: "Süreçleri birbirinden koparmamak lazım. 16 Mayıs 1916’da Sykes-Picot Antlaşması imzalandı. İngilizler ve Fransızlar arasında imzalanan bir antlaşmaydı. Sonradan Ruslar da dahil edildi. Ekim Devrimi’nden sonra Lenin başkanlığındaki yönetim bu antlaşmayı ifşa etti. Osmanlı topraklarının İngiltere, Fransa ve Rusya arasında paylaşıldığını öğrendi, tüm dünya. Tüm bunlar Birinci Dünya Savaşı içinde oldu. Savaştan sonra Mudanya Mütarekesi’nin ardından Sevr’i geliştirdi, aynı güçler. Sevr onun bir devamıydı. 16 Mayıs 1916 Antlaşması’nda yapılanı, Rusya’daki Ekim Devrimi’nden sonra, yani Rusya’nın oyun dışına çıkmasından sonra nasıl uygulayacaklarını planladılar. Güncellediler Sykes-Picot’yu. Yeni koşullara göre biraz değiştirdiler, ama aynı şeyi bu sefer İngiltere ve Fransa yürütmek istedi. Buna itiraz Kemalist hareketten geldi. Kemalist hareket de bir yandan Ekim Devrimi’nden güç aldı, diğer yandan Kürtlerden destek aldı. Böylece bir hareket haline gelip İngiltere ve Fransa yönlendirmesindeki Yunan işgaline karşı savaş yürüttüler. Yine Fransa ve İngiltere’nin güneyden gelen işgaline karşı Kürtler direniş yürüttüler. Kemalist hareketi etkisiz kılamayacağını, Yunan işgalini gerçekleştiremeyeceğini gören ve Kemalist harekete dayanarak hem Sovyetler Birliği’ne karşı duracağını, hem de Ortadoğu’da ulus-devlet modelini uygulamada daha iyi bir güç elde edeceğini değerlendiren İngiltere ve Fransa, 1923 Temmuz’unda Kemalist hareketle birden Lozan antlaşmasını imzaladılar.
 
Misak-ı Millî’den Kemalist hareket taviz verdi. Misak-ı Millî bir ülke tanımıdır. Ülkeyi şöyle tanımlıyor Misak-ı Millî: Kürtlerin ve Türklerin yaşadığı bölgelerdir. Misak-ı Millî’nin çizdiği coğrafya Kürtlerin ve Türklerin yaşadığı topraklardır. Bundan ilk tavizi 1921’de verdiler. 1921’de Fransa’yla Ankara Antlaşması’nı yaptılar. Suriye sınırı bu antlaşmayla çizildi. Lozan’dan önce Fransa’yla bu antlaşma imzalandı. Diğeri Lozan’da oldu. Musul ve Kerkük sorunuydu mesele. Oraları da İngilizlere bıraktılar. 1921’de Rojava Kürdistan’ı Fransa’ya bıraktılar, 1923’te de Başur Kürdistan’ı İngilizlere bıraktılar. O dönem bütün Başur Kürdistan Musul vilayeti olarak tanımlanıyordu. Kerkük de Musul’a bağlıydı. Musul vilayetinin nüfusunun yüzde 60’ı da Kürt’tü.
 
Dikkat edelim; 1916 Antlaşması, 1920 Sevr Antlaşması ve 1923 Lozan Antlaşması birbirinin devamı olarak gelişti. İngiltere ve Fransa öncülüğündeki kapitalist modernite sistemi önce bütün Osmanlı’yı paylaşmakla yola çıktı. Kemalist hareket Amasya Tamimi, Sivas ve Erzurum kongreleriyle tanımladığı Misak-ı Millî ile Kürtleri mücadeleye kattı. Sıra İngiltere ve Fransa’yla anlaşmaya gelince, onlar Musul ve Halep’i almayı dayattılar. Halep’i Fransızlara, Musul’u İngilizlere bırakarak Kemalistler anlaştı. Küresel kapitalizm TC’nin kuruluşuna bu temelde izin verdi. 29 Ekim 1923’te devlet bu temel üzerinde kuruldu. Misak-ı Millî’nin tanımında Kürtlerin yaşadığı topraklar anayurt olarak tanımlanıyordu. Türk devleti bu toprakların Musulundan, Halepinden vazgeçti.
 
Bu durumdan da Kürtleri sorumlu tutuyorlar. Şêx Seîd İsyanı’nı gerekçe gösteriyorlar bu toprakların kaybına. Hayır. 1920’de, Birleşmiş Milletler’in öncülü Cemiyet-i Akvam kurulduğunda bu sahada pratik uygulamanın geliştirilmesi için bir komisyon örgütledi. Çünkü sorun Cemiyet-i Akvam’a bırakıldı. Onlar da bir komisyon örgütlediler. Bu komisyonun yapacağı araştırma ve incelemeler sonucunda hazırlanacak rapora göre halk oylamasına gitmek istediler. Bu komisyonun içinde İngilizler vardı, Fransızlar vardı. Türkler de vardı, Kemalistlerin temsilcileri de yer alıyordu komisyonda. Bu komisyon Musul’a geldiğinde, Türk askerlerini gören Kürtler destek gösterileri yaptılar; "Osmanlı’yı, Türkleri istiyoruz burada’’ diye. Bunu gören İngiliz ve Fransız delegasyonu araştırmayı durdurdu. Bu komisyonun çalışmalarını engellediler. İngiliz delegasyonu özel bir rapor çıkardı, Cemiyet-i Akvam’a o rapor sunuldu ve o rapor kabul ettirildi. Nüfusun onda altısını oluşturan Kürtleri, kendi kaderlerini tayin edemeyecek kadar iradesiz, geri, cahil bir topluluk olarak tanımlayıp, Türkleri istemesi muhtemel geriye kalan onda birlik Türkmenlere karşı İngilizleri istemesi muhtemel onda üçlük Arap (ve Hristiyan azınlık) nüfusa dayanarak, Musul halkının İngiltere yönetimini istediği yönünde rapor hazırlattılar. Musul nüfusunun onda altısını oluşturan Kürtler İngilizler tarafından böyle yok sayılarak Musul İngilizlerin egemenliğine alındı.
 
Yani Türkiye’de 'Kürtler böyle istedi' diyenler yalan söylüyorlar. Tam tersine Kürtler Türklerle birlik olmayı istiyordu. Şêx Mahmut Berzenci M. Kemal ile o kadar yazıştı mesela. Kürtler bu şekilde bölünmek istemediler. M. Kemal’in kendi açıklamaları var; Kürtlerle geliştirdiği ilişki ve ittifaklar için ‘’başka türlü devlet kuramazdık’’ diyor. İngiltere ve Fransa’yla anlaşmak için Kürdistan’ın bir tarafını satıyor. Misak-ı Millî’yi reddeden de, Kürtlere sahip çıkmayan da kendileridir. Bu, Kürtlerde büyük bir hayal kırıklığı yarattı. 1925’te Şêx Said etrafında gelişen isyan tamamen buradan kaynaklandı. ‘’Siz verdiğiniz sözü tutmadınız, bizim özerkliğimizi de tanımıyorsunuz’’ dediler. Yine Şêx Mahmut Berzenci öncülüğündeki isyan buradan kaynaklandı. 'Misak-ı Millî’ye rağmen biz aldatıldık' diyerek Kemalistlere öfke duydular. İngiliz yönetimine isyan ettiler. Direnişler, isyanlar böyle gelişti.
 
GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEDEN GELECEK KURULMAZ
 
Bazı çevreler 'bunları konuşmanın ne gereği var' diyor. Şimdi, geçmişle yüzleşmeden gelecek kurulamaz. Özellikle de kendisini CHP’li gösteren ya da CHP etrafını saran bazı basın çevreleri var; Lozan neden karıştırılıyor, cumhuriyet ile niye uğraşılıyor, bunların hepsi doğruydu, diyorlar. Ee doğruysa bugünlere neden gelindi? Türkiye’nin bugünkü durumu gökten düşmedi ya! Lozan’dan itibaren gelişen cumhuriyet en sonunda beka sorunu düzeyine geldi.
 
Buradan çıkılacaksa, geçmişle yüzleşerek, geçmişten ders çıkararak, bugüne getiren politikalardan, zihniyetten vazgeçilerek olacak. Bunun da esası Misak-ı Millî’yi bozan, Kürtler üzerinde inkâr-imha uygulamasında bulunan Türkçü tekçi zihniyet ve siyasettir. Bu zihniyetle siyaset aşılmadan, bunun özeleştirisi verilmeden, ortaya çıkardığı sonuçlar telafi edilmeden -ki Kürtlere özür borçlular, yüz binlerce Kürt katledildi bu zihniyet ve siyasetten dolayı- bu konumdan çıkılamaz. 29 Kürt isyanı bu nedenle gelişti. Madem o doğruydu bu siyaset neden buralara gelindi? Eğer bir beka sorunu varsa, geçmişteki yanlışlardan dolayı buraya gelindi ve o yanlışların görülüp düzeltilmesi gerekiyor. O yanlış da Kürd'ü yok sayan ve yok etmek isteyen zihniyet ve siyasettir.
 
Lozan’dan sonra yapılan 1924 Anayasası da bu zihniyete dayalı Türkçülük esasına göre hazırlandı. Öyle bir yapıldı ki, Türk’ten başka söz söyleyenler vatan haini sayılıp ölümlere, zindanlara, sürgünlere, her türlü baskı ve zulme layık görüldü. Geçen yüzyılın bir dökümü yapılsa bunlar açığa çıkar. Bunlar yapılmalı. Özeleştiri gerekiyor. Geçmişin doğru değerlendirilmesi gerekiyor. Bu sorunu ortaya çıkaran zihniyet ve siyasetlerin değişmesi lazım. Her şey aynı kalırsa çözüm gelişmez."
 
'ZİHNİYET DEĞİŞMELİ'
 
Kalkan, yeni anayasa tartışmalarına işaret ederek, "Türk devleti ile Kürtler arasında kökenleri neredeyse son 200 yıla varan derin bir güvensizlik sorunu var. Bunun son 50 yıllık PKK tarihinde de çok fazla örneği var. Aynı durum günümüzde de devam ediyor. Bu güvensizlik durumu nasıl bir toplumsal sözleşme ile çözüme kavuşturulabilir. Her şeyden önce bu durumu ortaya çıkaran zihniyet ve siyasetin değişmesi lazım. Bu zihniyet ve siyaset değişmeden hiçbir yeni ve kalıcı gelişme ortaya çıkmaz. Değişim de olmaz. Bunu insan net ifade edebilir. Çünkü devlete ve onun bütün kurumlarına hakim kılınmış bir durumdur, bu. Anayasaya da konulmuş. Değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Konuşulamaz yani. Kim ki konuşursa vatan hainidir. Türkiye'de yaşayan herkese Türklüğü dayatmak, kim bunu yapmıyorsa da onu vatan haini ilan etmektir bu.
 
Darbelerle geliştirilen bir durum. Bunu bütün kurumlar esas alıyor. Basın, siyaset, edebiyat, sanat, kurumlar, partiler hepsi böyle. Hükümet böyle. Kimse bunun dışında farklı bir şey söyleyemiyor. Herkes korku içinde. Söylersen başına ne geleceği belli değil. Çünkü insanlar idam edildiler. Mezarları bile belli değil. Öyle bir devlet ki cumhurbaşkanını katletmiş, başbakanını idam etmiş. Bu sınırlar içerisinde yaşayan herkes Türk değil, bakın 'ben Kürt'üm diyenler' idam edilmiş, kurşuna dizilmiş, mezar yerleri bile belli değil. Böyle zulüm uygulanmış bir tarihi geçmiş var önümüzde. Bunun yaratmış olduğu bir durumdur, o güvensizlik dediğiniz durum.
 
Karşı taraf, bu siyasete de vatanseverlik diyor. Bunu sahipleniyor, o ırkçı, şoven zihniyet. Buna vatanseverlik diyor. İşte Türkiye'yi bu hale getiren bu zihniyettir. Beka sorununu bu zihniyet ortaya çıkardı. Türk ile Kürt arasındaki kardeşlik hukukunu bozan, ittifakı ortadan kaldıran, Kürt'e Türklüğü dayatan, Türklüğün üstünlüğünü vaaz eden zihniyet ve siyaset, işte Türkiye'yi günümüzde beka sorununu yaşar hale getirdi. Devlet Bahçeli'nin çıkış yapmasını gerektiren durumu ortaya çıkardı.
 
Bu bakımdan güvensizliğin aşılması ve çözüm adımlarının gelişmesi için bu zihniyet ve siyasetin kırılması lazım. Çünkü bu zihniyet ve siyaset faşisttir, ırkçıdır, şovendir, soykırımcıdır. Devleti öyle bir hale getirmişler ki; Türktür, Sünni’dir, erkektir vs. Başka halk kabul etmiyor, başka din-mezhep kabul etmiyor, başka cins kabul etmiyor. Bu kadar tekleştirmiş. Faşizmin zirvesi bu işte. Soykırımcı zihniyet ve siyasetin zirvesi bu işte. Önce buna karşı mücadele edilmesi ve kırılması lazım. Güvenin önce toplumların içinde gelişmesi gerekir. Güvenin topluma yayılması lazım. Mesela bugün basında o kadar zehirleyici dil var. 'Beladır, terördür, köklerinin kurutulması lazım' gibi söylemlerle günlük olarak zehir kusuyorlar.
 
'HUKUKİ ZEMİN ŞART'
 
Medyanın neredeyse tamamının iktidarın kontrolünde olduğunu biliyoruz. Manşetlerinden tutalım neyi verip neyi vermeyeceklerine kadar her şey MİT ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Daire Başkanlığı tarafından belirleniyor. Bu da haliyle kamuoyunda devletin niyeti olarak okunuyor.
 
Tabi, bu dil iktidardan kaynaklanıyor. AKP yöneticilerinin söyleminden kaynaklanıyor. Siyaset toplumu bu hale getiriyor. O nedenle partilerde değişim önemlidir. Bunlar gerçekleşirse, yasal mevzuatlar tabi olmak durumundadır. Yasal-anayasal güvenceler şart. Hukuki zemin şart. Demokratikleşmenin bir boyutu da hukuki zemindir. Ama o hukuki zemini yaratacak olan da demokratik zihniyet ve siyasettir. Demokratik zihniyet ve siyaset olmazsa, demokratik anayasa olmaz, demokratik hukuk olmaz.
 
KÜRTLERİN DE GÜVEN SORUNU VAR
 
Evet güven sorunu var. Mesela 12'nci Kongremizden sonra AKP yöneticileri, 'evet, fesih kararı alındı ama bizim güven sorunumuz var, hassasiyetlerimiz var, endişelerimiz var, o yüzden silahların da bırakılması lazım' diyorlar. İnsan anlıyor bunu. Biz de anlamaya çalışıyoruz. İyi, güzel… Onların hassasiyetlerini anlayalım, ama Kürtlerin de güven sorunu var. Yüz yıldır soykırım uyguluyorsunuz, yapmadığınız kalmadı bu insanlara, etmediğiniz hakaret, yapmadığınız zulüm kalmadı. Bunu herkes biliyor. Şimdi Kürt'ü var eden, özgür irade kazandıran bir mücadele ortaya çıkmış, o da dağılsın diyorsunuz. PKK ortadan kalkarsa, silahlı gücü kalmazsa, özgürlük mücadelesini verecek gücü ortada kalmazsa o zaman bu halk ne yapacak? Peki bu toplum nasıl kendini savunacak, nasıl kendini koruyacak?"
 
PKK'nin kongre kararlarının üzerinde 3 hafta geçtiğine dikkati çeken Kalkan, şunları kaydetti: "Hiçbir adım atmadan, hiçbir değişim yapmadan bunu istiyorlar. Mesela üç hafta geçti ama hala hiçbir pratik gelişme yoktur. Ne bir yasa çıktı, ne de farklı bir şey. Devlet Bahçeli'nin umut vaat eden güzel sözleri var. Katılıyoruz gerçekten. Devlet Bahçeli gibi birinden bunların çıkmış olmasını da oldukça anlamlı da buluyoruz. Fakat söz düzeyinde kalıyor. Hiçbirisi henüz uygulamaya geçmiş değil. Uygulama AKP'nin elinde ve hiçbir gelişme görmüyoruz. Tam tersine bu imkanları muhalefeti geriletmede, CHP'yi zayıflatmada, Cumhurbaşkanı alternatifini ortadan kaldırmada kullanmak istiyor. Bunun anlaşılmaz bir yanı yok ki… Ama bunun kabul edilirliği de yok. Kimse bunu demokratik bulamaz, doğru bulamaz.
 
ARABAYI ATIN ÖNÜNE KOYUYORLAR
 
Kürt sorununun çözümü, birilerinin iktidar olması için, kendi çıkarlarını geliştirmesi için kullanılamaz. Bu gerçekleşmez de. Onu yapmak isteyenin gücü yetmez. Bu sorunu çözebilmek için birlik lazım, bütünlük lazım. Herkesi katmak lazım. Bir korku iklimi yaratılmış. Eğer herkes bu sorunu birbirine karşı kullanmaya çalışırsa, her şey iktidar çatışması içerisinde boğulmaya çalışılırsa olumlu yönde bir söz söylenebilir, ne de bir adım atılabilir. Nitekim bunlar yapılamıyor da. İmralı’da en ufak bir değişiklik yok. Halbuki, kongre kararlarının uygulanabilmesi Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüne bağlıdır, diye net karar aldı kongremiz. Şimdi bu nasıl olacak, şu nasıl olacak diyorlar. Önder Apo'nun özgürlüğü olmadan bundan sonra hiçbir pratik adım olmaz. Bu özgürlük savaşçıları Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için silahlandılar. Önder Apo dışında hiç kimse onların elinden silahı alamaz. Dolayısıyla arabayı atın önüne koyuyorlar. AKP yönetimi sadece 'Türk toplumunun hassasiyetleri var, silahı bırakın' diyor.
 
Yani 'teslim olun' diyorlar. Evet, teslimiyetin de ötesinde. 'Bitirin, yok olun' diyorlar. 'Buharlaşın, sizden bir eser kalmasın' diyorlar. İyi de, Kürt toplumunun da hassasiyetleri var, Kürt toplumunun da güven sorunu var, varlık ve özgürlük sorunları var. Peki bunları kim gözetecek, nasıl gözetecek? Bunları hiç dikkate almıyorlar. Dolayısıyla mevcut birçok tartışma boş tartışmadır, anlamsızdır, demogojiden öteye geçmiyor. Öyle herhangi bir ciddiyeti falan yok. Onun dışında sorun önemlidir, zorlukları var. O yüzden de acele etmek istemiyoruz. Ufak tefek yaklaşımlar oluyorsa da anlamlı buluyoruz. Devlet Bahçeli'nin sözlerini de, yine çeşitli partilerden gelen destek açıklamalarını da uygulamaya geçerse olumlu olur diye değerlendirdik. Bu açıdan çok olumsuz yaklaşmak istemiyoruz ama mevcut yaklaşımlarla Kürt sorununun özgürlük temelinde, Türkiye'nin demokratikleşmesi temelinde çözümü de öyle mümkün olmaz."
 
'DÖNÜŞÜMDE ISRARCIYIZ' 
 
Belirsizlik durumunun Türkiye önünde büyük bir tehlike olduğunu vurgulayan Kalkan, "Bu bir tehdit de değil, Kürtler tehlike yaratıyor, demek de değil. Kürtler çözüm istiyor. Bu bir tehdit değil, mevcut realitenin ifadesidir. Biz şunu söyledik; Kürt özgürlüğü temelinde Türkiye'nin demokratikleşmesini öngörmediği müddetçe, Türkiye'nin önünde sadece iki yok var: ya İsrail hegemonyasına teslim olacak ya da bu hegemonyaya karşı savaşa girecek. Her ikisi de Türkiye için felakettir. Ortadoğu'nun ikinci, üçüncü sınıf toplumu durumuna düşmek de var. Teslim olmak onu getiriyor. Savaşmak ise, karşısında içinde yer aldığı sistemi bulacak ki, öyle bir savaştan TC'nin başarılı çıkması mümkün değil. Bunun dışında tek yol, Kürtlerin özgürlüğünü kabul etmesi ve TC'yi demokratikleştirerek değişim-dönüşüme uğratmasıdır. Türkiye'nin geleceği kesinlikle burada. Türkiye'nin geleceği, özgür geleceği, demokratik geleceği ve varlığı burada. Bu bakımdan Kürt özgürlüğü ve varlığını kabul etmeyen, Türkiye'nin demokratikleşmesi için çabalamayan herkes, Türkiye'yi belirtmiş olduğum iki seçenekli senaryoya sürüklüyor demektir. Biz şu anda bu tehlikeye karşı mücadele ediyoruz. Önder Apo, bizim girişimimiz bu tehlikeyi önleme girişimidir, dedi. Önder Apo'nun Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, tamamen bu tehlikeyi önleme çağrısıdır. Bu temelde mücadele sürecektir. Biz bu değişim ve dönüşümde ısrarcıyız. Bu konuda kim bizimle ittifak yaparsa, onları dost ve müttefik bileceğiz. Buna karşı çıkanlar da kim olurlarsa olsunlar, onlarla her düzeyde mücadele edeceğiz. Bu kesinlikle böyle bilinmeli" şeklinde konuştu. 
 
 'KARŞILIKLI ADIMLAR OLMALI'
 
Kalkan, Devlet Bahçeli'nin açıklamalarına işaret ederek, "paradigma değişikliğinin şart" olduğunu kaydetti. Kalkan, "Evet, paradigma değişikliği şart' dedi. 'Barış kuşu tek kanatlı olmaz' dedi. Anlamlıydı bunlar. Ama öyle görünüyor ki pratikleşmiyor. Türkiye'de bazı çevrelerde etkili oluyor ama hala iktidar çevresinde bir değişiklik yok. Etkili olan da iktidardır. Şu ana kadar süreci anlamlı kılacak hiçbir yasal adım atmış değiller. Hiçbir yasal güvence oluşturulmuş değiller. Bazı söylemler dışında, sadece Önder Apo'nun tek taraflı attığı adımlar var. Önemli bir noktaya geldi. Halihazırda iktidar tarafından bu sürecin güvenliğini dahi sağlayacak küçük bir yasal düzenleme bile yok. Hala mevcut yasalar çerçevesinde, inkar ve imha temelinde süreci yürütmeye çalışıyorlar. Fakat tek süreç tek taraflı adımlarla ya da sadece iyi niyet açıklamalarıyla yürümez. Karşılıklı adımların olması lazım. Ancak güven tesisi de o zaman olabilir" ifadelerini kullandı. 

Diğer başlıklar

09:08 Çanakkale'de 4.8 büyüklüğünde deprem
09:04 Dünya Çevre Günü: İklim krizi büyüyor
09:01 Avukat Ayşe Acinikli: Eşi hakim diye kanunların çiğnenmesi kabul edilemez
09:00 5 HAZİRAN 2025 GÜNDEMİ
08:21 PKK 12. Kongre Divanı: Kararların uygulanması demokratik siyaset ve hukuki güvenceyi gerektirir
04/06/2025
23:56 ABD’den ateşkes tasarısına veto
23:51 Narin Güran cinayeti: Sanık Bahtiyar aleyhine Yargıtay’a başvuru
23:13 SOHR: İsrail, Kuneytra kırsalına operasyon düzenledi
22:30 Vanspor kutlamalarında kayyım protestosu
21:49 İstanbul’da 3.5 büyüklüğünde deprem
21:12 Şam ile müzakereleri yürütecek Kürt heyeti belirlendi
20:24 Trump, Putin'le görüştü
20:22 Çelik: Anayasaya dair ilk toplantımız bayram sonrası olacak
19:34 10’uncu Yargı Paketi yürürlüğe girdi
19:13 Maxmur’da ablukaya karşı yürüyüş
19:09 Hama’da cephane deposunda patlama: 4 kişi öldü
19:07 Zelenski’den Rusya’ya liderler görüşmesi çağrısı
19:01 KHK eylemi 334'üncü haftada: Zulüm bitene kadar direneceğiz
18:57 Putin’den Ukrayna saldırılarına dair açıklama
18:54 İsrail cezaevlerindeki Filistinli sayısı 10 bin 400’ü aştı
18:28 'İnfaz erteleme kararları bağımsız sağlık kurullarınca verilmeli’
18:23 Maxmur’daki abluka için uluslararası kamuoyuna çağrı
18:17 Bakanlık kampında 17 yaşındaki genç boğularak yaşamını yitirdi
18:15 Gazze’de can kaybı 54 bin 607’ye yükseldi
17:47 Hama Havaalanı’nda patlama
17:43 Sağlık Bakanlığı’ndan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi'ne karşı uyarı
17:34 Özel’den Silivri’deki sevklere tepki: Kötülükleri yanlarına kalmayacak
17:31 Wan’da ‘Xemê Akdoğan Kadın Kent Bostanı’ açıldı
16:25 7 gazeteciye duruşmada 'ses ve görüntü kaydı alma' davası
16:21 84 örgütten İran’daki Afgan idamlarına karşı 'eylem' çağrısı
15:28 Licê ve Pîran'da mezarlık ziyareti
15:16 Gazeteci Tuğçe Yılmaz serbest bırakıldı
15:00 Tutsak gazeteci Perihan Erkılınç: Gerçekleri yazmak meşrudur
14:42 İzmir'de grev sona erdi: TİS imzalanacak
14:24 Rapor: Tutsak yakınlarının iç çamaşırları kontrol ediliyor
13:50 Wan'da kayyım protestosuna ceza
13:45 DEM Parti'den gözaltı görüntülerine tepki: Siyasi acizlik
12:17 İzmir'de grev 7'nci gününde: İstişare süreci devam ediyor
12:01 Qoser'de şüpheli kadın ölümü
11:36 AYM, ‘Kur Korumalı Mevduat’ düzenlemesini iptal etti
11:25 İşte Abdullah Öcalan’ın kongreye sunduğu kararlar
11:17 Hayatını kaybeden gazeteci Özbek Niğde’de defnedilecek
11:16 DFG: Mayıs'ta 78 gazeteci yargılandı, 4'üne ceza verildi
11:00 Abdullah Öcalan’ın kongre perspektifinin tam metni
10:30 Serxwebûn'dan veda sayısı: Yeni bir başlangıç için…
09:28 PKK kongresi sonrası ilk araştırma: Karara destek yüzde 71,5
09:21 Dolandırıcılar bulunmayınca 'kripto' satışı yapan şirketin malına tedbir
09:19 5 Haziran patlamasında kardeşini yitirdi: Devlet ailelerden özür dilemeli
09:18 Tahliye edilen hasta tutsak Başaran: Yargı paketinden beklenenler çıkmadı
09:14 Devrimci Parti Genel Başkanı: Örgütlü mücadeleyle değiştirme iradesini büyütmeliyiz
09:13 Riha'da iki yılda 6 bin 287 çocuk ve kadına karşı 13 suç işlendi
09:12 ÖHD'den ‘umut hakkı'na dair 3 aylık eylem takvimi
09:11 Andy Carl: Sürecin ilerlemesi için ön koşul siyasi liderliğin tam katılımıdır
09:08 Veri Analisti Stevenson: ‘Çocuk istismarı’nda yeni tehlike yapay zeka
09:02 Halide Türkoğlu: Bütün kadınlar Ortadoğu Rönesansı’nda rol alsın
09:00 4 HAZİRAN 2025 GÜNDEMİ
08:57 10. Yargı Paketi kabul edildi: 8 madde çıkarıldı
07:47 İBB soruşturması: Belediye başkanları dahil 22 tutuklama
02:05 DEM Partili Uçar: Siyasi tutsaklar toplum için risk değil, güvencedir
01:29 Diyanet’e geniş yetkiler veren kanun, yürürlüğe girdi
01:03 Abdullah Öcalan'dan PKK kongresine perspektif
00:40 Meclis Başkanı seçimi kararı Resmi Gazete'de
00:35 Halep’te Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için yürüyüş
00:29 DEM Parti: Kürt sorununun demokratik çözümü paketlere sığdırılamaz
03/06/2025
23:59 Tanrıkulu: AKP beklentileri boşa çıkardı
23:55 MHP’li Yıldız’dan süreç açıklaması: Hiç kimse bozamaz
23:15 bianet Editörü Tuğçe Yılmaz gözaltına alındı
23:03 Özgür Özel'den miting çağrısı
21:56 Basel’de hasta tutsaklar için çağrı: Harekete geçin
21:23 Trafo merkezinde patlama: 150 mahalle elektriksiz kaldı
21:17 Arsîsa Grubu üyeleri serbest bırakıldı
21:13 Munzur Festivali’nin tarihi belli oldu
21:00 Yeniden seçilen Kurtulmuş: Bu mesele aynı zamanda demokratik Türkiye meselesidir
20:19 Bazîd’te Arsîsa Grubu üyelerine gözaltı
19:51 Balıkesir’de orman yangını
19:38 ‘2050 yılında 34 milyar ton plastik yeryüzünde olacak’
19:13 Meclis başkanı ilk iki turda seçilemedi
18:47 SOHR: Şam’da 10 günde 17 kişi kaçırıldı
18:39 10’uncu Yargı Paketi’nden 8 madde çıkarıldı
18:04 KCDP: 'Aile Yılı’nda 14 kadın aile üyeleri tarafından katledildi
17:47 YNK’den Pervin Buldan’a tebrik mesajları
17:26 Gazze’de bir günde 40 kişi katledildi
17:16 Hollanda başbakanı istifa etti
17:13 DEM Parti'nin bayram ziyaretleri programı belli oldu
16:56 Kültürel Miras ve Kentleşme Meclisi kuruldu
16:10 BES-AR: Genel enflasyon yüzde 53,83
15:12 ÖHD ve TUAY-DER: Tecrit barışın önünde engeldir
15:11 Ehmedê Xanî Türbesi'ne yürüyüş: Kürtçeye statü tanınsın
14:58 Silahlı saldırıya uğrayan Yiğiter: Henüz detaylı ifadem alınmadı
14:53 Çiğli işçilerinin eylemi 24'üncü gününde
14:49 Mêrdîn’de halk GES şirketini mahalleden kovdu
14:48 Atılım gazetesiyle dayanışmaya soruşturma
14:47 Yıllardır değişmeyen zihniyet: Gözaltındakiler tek sıra kameraların karşısına çıkarıldı
14:16 Katledilen iş insanları anıldı: Barış yüzleşmek, katilleri yargılamaktır
14:09 Doktorlar Süleymaniye ve Hewlêr’de alanlarda
13:33 Tutsak yakınlarından grup toplantısında ‘Kovid-19’ tepkisi
13:22 TMO buğday ve arpa alım fiyatını açıkladı: Çiftçi hüsrana uğradı
13:10 İzmir'de grevin 6'ncı gününde belediyeye masa çağrısı
13:08 Bahçeli: Hepimizin hanesine tarihi sorumluluk düşmektedir
12:42 Tülay Hatimoğulları: Oyalanacak vakit yok, yol temizliğine ihtiyaç var
12:37 Grevdeki işçiler taleplerinin kabul edilmesi için direnişte
12:17 Hollanda’da mülteci krizi koalisyonu çökertti
11:59 Riha Barosu’ndan BM için ‘işkence’ raporu
11:17 TÜİK'e göre Mayıs enflasyonu 1,53
11:09 Durre Kaya ve Muhsin Melik’in isimleri Curnê Reş’te yaşatılacak
10:31 Mahkeme kaymakamın ‘Mem û Zîn’ ismine yönelik yasak kararını kaldırdı
09:57 MKG'den Mayıs raporu: 5 soruşturma 6 dava, 1 tutuklama
09:55 Kürt kadınlar hakları ve özgürlükleri için direniyor
09:23 ENAG: Mayıs'ta enflasyon yüzde 3,66 arttı
09:19 Juliana Gözen: Sosyalistler sürecin öznesi olmalı
09:11 Dêrsim'in 'hafızası' hedefte
09:10 ODTÜ'de Kürtçe Araştırmaları Topluluğu kuruldu
09:09 ‘Katliam yasası’ geri çekilinceye kadar mücadeleleri sürecek
09:08 Sêrt Baro Başkanı Alptekin: 'Umut hakkı’nın uygulanması hukuki bir sorumluluktur
09:08 Kimyasal saldırıda kızını kaybetti: Acılar kalıcı barışla unutulur
09:07 Hakimin eşi bir tıkla 8 milyon dolandırıldı
09:05 İmralı Heyeti'nden Erol: Öcalan demokratik siyasetin silahtan güçlü olduğunu söylüyor
09:00 ‘Yeni anayasa kadının rengini yansıtmalı'
09:00 Gabar’da ağaç kıyımı büyüyor
09:00 03 HAZİRAN 2025 GÜNDEMİ
08:39 İran’da Mayıs ayında 152 kişi idam edildi
08:20 Marmaris'te deprem: 1 kişi hayatını kaybetti
02/06/2025
23:52 DAKB’dan Nevin Kamilağaoğlu ile dayanışma çağrısı
23:25 Sena Düzgün soruşturmasında araştırma görevlisine uzaklaştırma
22:49 Wan'da polis, iki genci darp etti
22:05 ‘Kent Uzlaşısı’ ile kazanılan Toroslar’da başkan yardımcıları görevden alındı
21:03 Sırrı Süreyya Önder’e Ali İsmail Korkmaz Yaşam Ödülü
20:46 Erdoğan'dan Pervin Buldan'a tebrik telefonu
19:37 Emek ve Özgürlük İttifakı Ankara’da toplandı
19:30 Mêrdîn’den seslendiler: Cezaevlerindeki ayrımcı uygulamalara son verin
19:09 30 yıldan sonra tahliye edilen Çelikdemir’e ziyaret
19:05 Gerok Ma’dan Curnê Reş'te çocuk atölyesi
18:48 Ali İsmail Korkmaz darp edildiği sokakta anıldı
18:41 MHP, bayramda DEM Parti’yi ziyaret edecek
18:29 DEM Parti Meclis Başkanvekilini belirledi
18:24 Meclis yarın yeni başkanını seçecek
18:17 Wan ilçelerinde yürüyüş: Kürt halkının ulusal değerleri tanınsın
18:08 Pîrejman'daki tahribat raporlandı
17:57 İstanbul’daki Rusya-Ukrayna görüşmesi sona erdi
17:29 Halep’te ikinci grup ‘esir ve tutuklu değişimi’ gerçekleşti
17:06 Emekliler bayram öncesi taleplerini sıraladı
16:59 Bazîd’te 'Kürtçeye statü' yürüyüşüne çağrı
16:51 Tutsağın mektubuna ‘infial yaratır’ gerekçesiyle el konuldu
16:45 Devrimci önderleri anan gençler tahliye edildi
16:34 Prf. Alex Callinicos’dan Öcalan’ın çağrısına destek
15:54 Kurtulmuş İYİ Parti ve Yeni Yol Partisi ile görüştü: Bu tarihi bir süreçtir
15:32 DEM Parti’den 10’uncu Yargı Paketi’ne şerh
15:01 Özel’den grev açıklaması: Çözüm bulunacak
14:50 Kürt Böreği Festivali 9 Haziran'da düzenlenecek
14:40 10’uncu Yargı Paketi yarın Genel Kurul’da görüşülecek