ANKARA - Siyaset Bilimci Prof. Dr. Levent Köker, Abdullah Öcalan'ın işaret ettiği yeni paradigmanın ulus devletin değişimi üzerine kurulu olduğunu belirterek, "Önemli bir fırsat yakalandı. Bu fırsat heba edilmemeli" dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" sonrası 5-7 Mayıs tarihlerinde kongresini toplayan PKK, fesih kararı aldı ve çalışmalarına son verdi. Öcalan da son DEM Parti heyetiyle yaptığı görüşmede, "Kardeşlik hukuku üzerinde bir yeni sözleşmeye ihtiyaç var. Yaptığımız şeyler büyük bir paradigma değişikliğini ifade ediyor. Türk-Kürt ilişkisinin mahiyeti bambaşkadır, bozulan şey kardeş ilişkisidir" mesajı verdi. Hemen ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Meclis'te komisyon kurulması yönünde çağrı yaptı.
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Levent Köker, Öcalan'ın çağrısı, PKK'nin kararı ve yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. PKK'nin kongre kararlarının Kürt sorunu ve Türkiye'nin geleceği için tarihi bir fırsat olduğunu söyleyen Köker, "Cumhuriyetin öncesine dayanan bir sorunumuz var. Bu sorunu biz Kürt sorunu diye ifade ediyoruz. Kürt sorununun çözümü bakımından hiç olmadığı kadar önemli bir fırsat yakalanmış vaziyette" dedi.
Köker, AKP ve MHP'nin yeni bir toplumsal ve siyasal düzen inşa edilmesi gerektiğini kabul ettiğini söyledi. Köker, "Yani silahlar bırakıldı, PKK kendini feshetti, ‘Terörsüz Türkiye’ye geçildi, mesele bitti' şeklinde bir yaklaşımda olmadıkları anlaşılıyor. Dolayısıyla önümüzde daha alınacak çok yol var. Belirleyici bir momentteyiz” diye kaydetti.
'İNKAR MİADINI DOLDURDU'
Köker, Öcalan'ın son mesajında “yeni paradigma” vurgusu yaptığına işaret ederek, söz konusu paradigmanın "Türk ulus devlet paradigmasının değişimi üzerine kurulu" olduğunu kaydetti. Köker, "Yeni paradigma dediğimiz zaman, Türk ulus devleti paradigmasının dışında bir başka devlet inşa etmekten bahsediyoruz. PKK’nin bildirisinde de var, Öcalan’ın 27 Şubat’taki açıklamasında da vardı. Kürt varlığının inkarına dayalı bir siyasi teşkilatlanma var. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal devlet karakterinin içinde Kürt varlığı yer alacak. Türk ve Kürtlerin birlikte bir devlet inşa etmesi gibi bir yeni durum söz konusu oluyor. Ben bunu böyle anlıyorum. Kürt halkının inkarına dayalı paradigmatik şekillenme artık miadını doldurmuş olarak kabul ediliyor. Demokratik bir toplumun inşa edilmesi için Kürt varlığının tanınmasına yönelik bir yeni teşkilatlanma üzerinde konuşmamız gerekiyor. Bu, uzun bir yol ve Bahçeli’nin komisyon önerisi bu yolda doğru bir adım” diye konuştu.
‘MECLİS BARIŞ İÇİN ÇALIŞMALI’
Meclis'te kurulması öngörülen komisyonun barışın toplumsallaşması için çalışması gerektiğini kaydeden Köker, "CHP yönetimi ve Genel Başkanı Özgür Özel, bu süreci desteklediğini beyan ediyor. Ama CHP tabanında, diğer milliyetçi hatta ve kısmen muhafazakâr kesimde direnç var" diye kaydetti.
"Tayyip Erdoğan'ın yeniden cumhurbaşkanı seçilme hedefi" düşüncesinin bu dirençlerin nedenlerinden olduğunu söyleyen Köker, "Bu kadar otoriterleşen, demokratik hukuk devleti ilkelerini çiğneyen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamaktan kaçınan bir ortamda sağlıklı bir barış sürecinin işletilemeyeceği düşünülüyor. Bazı muhalifler, Kürt siyasi hareketini iktidarın gizli ortağı gibi görüyor, hatta ‘DEM Parti, Cumhur İttifakı’nın üçüncü ortağı’ gibi ipe sapa gelmeyen iddialar ortaya atıyor” dedi.
'İNKAR LOZAN'LA BAŞLADI'
Köker, ikinci direnç noktasının nedeninin ise "Türk ulus devletinin sona ermesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin bitmesi" düşüncesi olduğunu söyledi. Köker, PKK’nin 12 Mayıs’taki açıklamasında yer alan Lozan ve 1924 Anayasası vurgularına işaret ederek, "Halbuki o açıklama, Lozan’da ve 1924 Anayasası’nda Kürt varlığını inkar etme politikasını işaret ediyor. Lozan Antlaşması’nda Türkçeden başka dilde eğitim yasaklandı. 1982 Anayasası, bunu 42’inci maddeyle pekiştirdi. Bu, Kürt inkarının başlangıcıdır. Komisyonun bu zihniyeti çökertmesi gerekiyor. Dolayısıyla Bahçeli’nin 100 kişilik komisyon önerisi, nitelikli çoğunlukla karar alırsa, Türk-Kürt birlikteliğine dayalı yeni düzeni inşa edebilir. Toplumun bu süreci sahiplenmesi için zihniyet engellerinin aşılması lazım. İpe un sermek ya da iktidarın gücünü pekiştirme gibi yaklaşımlarla sürecin önü kesilmemelidir" değerlendirmesinde bulundu.
'BU FIRSAT HEBA EDİLMEMELİ'
Köker, Türkiye'nin yeni bir kuruluş normuna ihtiyacı olduğunu belirterek, şunları söyledi: "Süleyman Demirel, 1991'de ‘Kürt realitesini tanıyacağız, herkes 1’inci sınıf vatandaş olacak’ demişti. 2025’te hala aynı şeyi konuşuyoruz. Bu Türkiye toplumu için büyük bir ayıptır. Rojava’daki gelişmeler bu fırsatı doğurdu. Türkiye'nin, Kürt varlığının tanındığı ve onlarla birlikte oluşturulacak bir kurucu norma ihtiyacı var. Bunun da kabul edilmesi kolay değil. Çünkü büyük bir direnç var. Ama bu direncin ortadan kaldırılması için önemli bir olanak yakalanmış vaziyette. Etnik kimlikçilik ya da emperyalizmin oyunu gibi söylemlerle bu sürece karşı durmanın manası yok. Herkes önyargılardan arınıp, bu sürece destek olmalı. Tek dileğim, bu fırsatın heba edilmemesidir.”
MA / Ömer Güngör