RIHA - Suriye'de küresel güçlerin HTŞ'ye biçtiği rolleri ve beklentilerini değerlendiren gazeteci Erdoğan Altan, "Ya küresel güçleri razı edecek ya da tasfiye edilecek” dedi.
Suriye’de 8 Aralık tarihinde 61 yıllık BAAS rejiminin yıkılması ve yerine Heyet Tehrir el-Şam’ın (HTŞ) başına yerleştirildiği bir rejimin getirilmesi ile Ortadoğu’da sürdürülen üçüncü dünya savaşı farklı bir noktaya evrildi. Hegemon güçlerin desteğini arakasına alan HTŞ, Şam’ı devir alana kadar uzanan süreçte herhangi bir direnç ile karşı karşıya kalmadı. Son günlerde ise Aleviler ve Hiristiyanlar başta olmak üzere farklı etnik ve dini inançlara dönük saldırılara karşı Lazkiye, Turtus, Hama ve Şam başta olmak üzere itiraz sesleri yükselmeye başladı. HTŞ’nin protestolara karşı silah kullanması sonucu birçok yerde ölüm ve yaralanmaların yaşanması uluslararası bazı devletlerin HTŞ’yi “ılımlı” gösterme çabalarını boşa çıkardı. Bu tabloda Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile HTŞ arasından nasıl bir görüşme trafiği yaşanacağı, kalıcı bir çözüm için atılması gereken adımlar ise geniş bir kesim tarafından merak ediliyor.
Suriye ile Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşanan gelişmeleri uzun yıllardır bölgeden takip eden gazeteci Erdoğan Altan, HTŞ’nin Halep saldırısı, Şam’ı devir alması ile devamında ortaya çıkan protestolar, Özerk Yönetim’e dönük saldırılar ve Kürt ulusal birliği konularında Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.
‘HTŞ’NİN ESAD’I YIKACAK GÜCÜ YOKTU’
HTŞ’nin 12 günde Şam’da rejim değişikliği yapacak gücü olmadığına değinen Altan, “HTŞ kendi gücüyle bu kadar kısa sürede 61 yıllık rejimi yıkacak bir güçte değildi. Yeni Suriye'nin şekillenmesinde hegemon güçlerin ve özellikle de NATO müdahalesi oldu. Suriye Ortadoğu ve Balkan ülkelerine benzemiyor. Birçok etnik ve inanç grubu var. Konumu itibarı ile stratejik bir konumda olmasından kaynaklı hegemon güçlerin iştahını kabartıyor. HTŞ ve içinde barındırdığı 11 örgüt hegemon güçler ve Türkiye'nin hala terörist örgütler grubunda. Bunu kaldırmak için bir arayış var ama henüz gerçekleşmiş değil. Bugün yaşananlar için uzun süredir HTŞ hazırlandı. HTŞ lideri Colani yaz aylarında İdlib'te bir uluslararası konferansta takım elbise ile görüntü vererek bugün yaşananların sinyalini verdi. HTŞ hem askeri hem de yönetimsel olarak güçlü bir kapasiteye sahip değil. İdlip'i dahi yönetemeyen bir yapı nasıl oldu da Şam'a girdi? Burada hegemon güçler devreye girdi. İsrail bile açıktan destek verdi” diye konuştu.
HTŞ’YE ULUSLARARASI ARENADA VERİLEN İKİ ROL
Uluslararası arenada HTŞ’ye iki temel rol verildiğini vurgulayan Altan, birinci role dair şunları belirtti: “HTŞ İran ve ona bağlı milislerini Suriye topraklarından çıkaracak, BAAS rejimini hem askeri ve hem siyasi olarak tasfiye edecek. Planın devamında ise, Rusya’yı Suriye’den ve Akdeniz’den bir bütünen uzaklaştıracak. Bunun için HTŞ grupları uluslararası güçler tarafından desteklenmiştir. Rejimin tasfiye edilmesi için Türkiye ayrı bir rol oynamış ve HTŞ gruplarına destek vermiştir. Rus güçlerinin uzaklaştırılması için Batılı güçler askeri ve siyasi destekler sundu. İran ve İran’a bağlı grupların sökülüp atılması için de İsrail bağlı bazı milis grupların bulunduğu nokta ve cephaneliklerin vurulmasıyla ortaya çıktı. Diğer uluslararası güçler bu planın içerisinde yer aldılar. Örneğin Fransa ve Almanya gibi devletler bu süreci bütünü ile destekleyici güçler oldular. Bunun sonucunda kısa süre içerisinde öngörülen birinci görev HTŞ’nin Şam’a girmesi ve Esad rejiminin yıkılmasıyla tamamlanmış oldu.”
‘CİHADİST GRUPLARI BİR ARAYA GETİRDİLER’
HTŞ’nin ikinci en temel görev ve rolünün ise Ortadoğu ve Orta Asya’nın tüm radikal ve cihadist gruplarını bir çatı altında toplamak olduğunun altını çizen Altan, “Önce Suriye geneline daha sonra da İdlip ve işgalci Türkiye’ye doldurdular. İdlib’tekiler sürece göre eğitildikten sonra El Nusra öncülüğünde 11 grupluk bir çatı örgütü kurarak adına da HTŞ denildi. Böylelikle İdlib’teki tüm cihadist grupların başına HTŞ ideolojik bekçi olarak konuldu. İşgalci Türkiye ise kendi kontrolündeki grupların başına tam kontrolü sağlayacak bir bekçi seçemedi. Eğer ki işgalci Türkiye bu grupların kontrolünü ele alabilseydi 26-27 Kasım’da başlayan saldırıya öncülük yapabilecekti. Özellikle 2020 yılında Astana toplantısında alınan karar sonrası Halep kırsalından İdlib’e yerleşen HTŞ bu planın parçası olmak için kendisini bazı Batılı güçlerden aldığı destekle hazırlayıp örgütledi. Bu gelişen sonuç uzun süreli hazırlıklar ile gelişmiştir” ifadelerini kullandı.
ÖZERK YÖNETİM’E DÖNÜK SALDIRILAR
HTŞ’nin harekete geçmesi ile Türkiye ve desteklediği paramiliter güçlerin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim’e karşı eş zamanlı olarak harekete geçtiğine dikkati çeken Altan, “Türkiye ilk günden beri sadece Özerk Yönetime dönük değil, dünyanın neresinde olursa olsun Kürtlerin bir statü sahibi olmaması için elinden geleni yapıyor. HTŞ harekete geçince bu amacını gerçekleştirmek isteyen Türkiye'de harekete geçti. Şehba ve Til Rifat'ta yaşanan insanlık suçlarını gördük. İnsanlar kaçırıldı ve katledildi. Minbic ile bu saldırılar devam etti. Kobanê işgal edilmek isteniyor. Ama Ankara'da yapılan hesaplar sahadaki gerçeklere uymadı. Türkiye bu amacına ulaşamadı ve takılı kaldı. Türkiye, Trump gelmeden bazı hedeflere ulaşmak istiyor. Bundan dolayı acele ediyorlar. HTŞ harekete geçtiği zaman Türkiye emellerini HTŞ ile gerçekleştirmek istedi ama uluslararası güçler izin vermedi. Uluslararası koalisyon defalarca DAİŞ'e karşı QSD'nin yanında olduklarını belirti. Bölgede direniş olmasa her yer işgal edilmiş olurdu. Eğer şuan uluslararası koalisyon Kobanê'de ise Tişrîn ve Qaraqozak'taki büyük direniş sayesindedir” diye konuştu.
YENİ BİR SURİYE GELMEDİ
Suriye’de Lazkiye, Tartus, Hama ve Şam’da son günlerde yaşanan protesto eylemleri ve HTŞ’nin buna karşı saldırılarına değinen Altan, devamında şunları söyledi: “Şu anda HTŞ ile yeni bir Suriye tartışmaları yapılıyor. Suriye coğrafik olarak bir Afganistan'a benzemiyor. Yıllardır BAAS rejimi farklı etnik ve dini gruplar üzerine şiddet uyguladı. Birçok yerde buna karşı serhildanlar vardı. HTŞ geldi bu değişmedi. Esad sistemi kabul eden kesimleri koruyordu, Suni Araplara baskı uyguluyordu. HTŞ de şuan aynısını yapıyor. HTŞ ile birlikte yeni bir Suriye gelmedi. Durziler HTŞ'yi Esad'tan farklı görmüyor. Durziler Federal bir yapı kurulmasını istiyor. Lazkiye, Tartus, Hama gibi yerlerde Alevilere dönük katliamlar var. HTŞ'nin bu saldırıları Baas rejiminden farklı olmadıklarını gösteriyor. Böyle devam ederse ayaklanmalar büyüyecek. Halk HTŞ'yi istemiyor.”
İÇ İKTİDAR TARTIŞMASI TEHLİKESİ
“Rejim, İran ve Rusya’nın Ortadoğu’da uluslararası güçler tarafından zayıflatılması, Lübnan’daki ateşkes ve HTŞ ile savaşın startı verilmesi tesadüf değil” diyen Altan, “Colani öncülüğündeki HTŞ’ye biçilen rol; önce Suriye topraklarına doldurulan daha sonra işgalci Türkiye bölgelerindeki radikal grupları tasfiye etmek olacaktır. Bu tasfiye işlemini HTŞ gibi örgütlere benzeyen bir yapıya yaptırmaları zorunludur. Şimdi bu görev HTŞ önünde çaresizce duruyor. Bu planı tam olarak yerine getirebilecek mi tüm uluslararası güçler buna bakacak. Görünen o ki HTŞ iktidarın ve kontrol altına aldığı ganimet sarhoşluğuna kapılırsa ve kısmen bile olsa diğer gruplar ile uzlaşma yoluna giderse onu var eden küresel güçlerin hışmına uğrayacak. Ancak diğer yandan da küresel güçleri razı etme adına, HTŞ sözü edilen bu paralı gruplara savaş ilan ederse ciddi bir iç iktidar mücadelesi ile karşı karşıya kalacak ve bu görevin altında kalıp ezilebilir” ifadelerini kullandı.
ÖZERK YÖNETİMİN ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile HTŞ arasında beklenen olası görüşmelere değinen Altan, şuan bütün güçlerin bir gözlem yapma pozisyonunda olduğunu kaydetti. Suriye’de kalıcı bir çözüm için sadece Kuzey ve Doğu Suriye’ Özerk Yönetimi’nin bir taslağının olduğuna dikkat çeken Altan, “Özerk Yönetim daha önce Suriye'de çatışmaları son bulması için bir taslak hazırladı. Bu Esad rejimi ile de paylaşıldı. Her alanda kapsayıcı çözümlerin olduğu bir taslak. Özerk Yönetim resmi değilse de bazı ülkelerin aracılığı ile HTŞ ile diyalog içinde olduğu haberlerini alıyoruz. Özerk Yönetim yaşanan sorunlara karşı herkes ile diyalog içinde. Suriye'de yaşanan sorunların çözümü Özerk Yönetim tarzı örgütlemelerden geçiyor. Özerk Yönetim temsilcileri ile konuştuğumuzda yeni oluşacak Suriye hükümetine Özerk Yönetimlerin yaygınlaştırılması çerçevesinde katılabileceklerini söylüyorlar. Türkiye HTŞ üzerinde bir PKK baskısı oluşturmak istiyor. Türkiye 30 kilometreye kadar işgal için her alanda hazırlıklarını yapıyor. Bütün hazırlıklar bu çerçevede. Ama bu saldırı ve hazırlıklar Özerk Yönetim’in direnişine çarptı” diye konuştu.
BİRLİK GÖRÜŞMELERİ ENKS’Yİ İKİYE BÖLDÜ
Kürtlerin ulusal birliği konusunda son dönemde birçok çağrı ve açıklama yapıldığını dile getiren Altan, “Özerk Yönetim ENKS ile daha öncede görüşmeler yapıyordu. Esad rejiminin yıkılması ile yapılan görüşmeler arttı. 26 Kasım’dan önce farklı bir siyaset ve dil kullanan ENKS, 26 Kasım sonrası ise farklı bir dil kullanmaya başladı. Türkiye'nin etkisi ve talimatı ile ENKS ikiye bölünmüş durumda. Suriye'de bulunan ENKS'liler Özerk Yönetim çevresinde bütün Kürt partililerin birleşimi ile yeni Suriye hükümeti içinde yer alma taraftarı. Ama dışarıda bulunan ENKS yöneticileri Abdülhakim Başar gibi isimler farklı bir konumda ve Türk devletinin ağzı ile konuşuyorlar. ENKS’nin sözle dile getirdikleri ile pratikleri uyuşmuyor. İşgal altındaki bölgelerde temsilcilik açmaları Kurdi hiçbir değer ile bağdaşmıyor. Özerk Yönetim sadece ENKS’ye değil, bütün Kürtlere seferber olmaları yönünde çağrı yaptı. Kürt ulusal birliğinin olması için toplantıların yapılması noktasında çağrılar hep vardı. Görüşmeler açık açık yapılıyor. Bütün Kürtlerin bir araya gelmesi noktasında çağrılar var. Bu çağrı sadece Kürtlere değil, Arap, Ermenî, Süryani ve diğer bütün halkların bu çözüme katkı sunması yönünde çağrılar var” diye ifade etti.
MA / Emrullah Acar