İSTANBUL – DEM Parti’nin düzenlediği söyleşide konuşan Kadir Akın, 6-7 Eylül’ü gerçekleştiren devlet aklının Osmanlı’dan miras alındığını ve saldırılarla Rum tarihi ve kültürünün tamamen yok edilmeye çalışıldığını vurguladı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Şişli İlçe Örgütü, 6-7 Eylül pogromunun yıldönümüne dair Beyoğlu’nda bulunan Karşı Sanat Çalışmaları’nda söyleşi etkinliği düzenledi. Yazar Kadir Akın’ın konuşmacı olarak yer aldığı söyleşide aynı zamanda DEM Parti İstanbul İl Eşbaşkanı Gonca Yangöz, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi ve Suruç Aileleri İnisiyatifi üyeleri de katıldı.
İstanbul’da 6-7 Eylül 1955’te Rumlar başta olmak üzere Ermeni, Süryani ve Yahudilere yönelik başlayan saldırıların kısa sürede tüm Türkiye’ye yayıldığı ve bunun sonucunda binlerce ev, iş yeri, okul, mezarlık ve ibadethanelerin yağmalandığını anımsatan Yazar Kadir Akın, saldırıların planlı ve organize bir şekilde gerçekleştirildiğini ifade etti. Akın,” Bu savaşta en çok kadınlar ve çocuklar etkilendi. Tarih kayıtlarına göre 150-200 kadının tecavüze uğradığı anlatılır ama bu sayının çok daha fazla olduğu ve ondan sonraki ömürlerinde büyük travmalar yaşadıklarına dair tanıklar vardır” dedi.
‘DEVLET AKLI KORKU ÜZERİNDEN İNŞA EDİLMİŞTİR’
Rum halkına dönük saldırılarla aynı zamanda Rum tarihi ve kültürünün de tamamen yok edilmeye çalışıldığına dikkati çeken Akın, şöyle konuştu: “Türkiye Cumhuriyet devlet aklı bu korku üzerinden inşa edilmiştir. Abdülhamit döneminde Ermenilerin özgürlük ve eşitlik talebi de kanla bastırılmıştı ve aynı tezgahtı. Yine 1914’te yoksul, çalışan Ermenilerin yaşadığı sorunları Bâb-ı Âlî’ye iletmek için yola çıktıkları gösteride aynı yöntemle bastırılmıştır. Yine Erzincan sınırları içerisinde yer alan Ağıl taraflarında üç gün içinde 2 bin Ermeni, İstanbul sokaklarında ise 10 bin Ermeni öldürülmüş. Bu sadece Ermenilere yönelikte değil gayrimüslim gördükleri herkese karşı bu katliamı gerçekleştirdiler ve mesele sadece azınlıkların defedilmesiyle de kalmadı. Mesela 1830’larda Bulgaristan’dan ve Sırbistan’dan buraya getirilen ve kendilerini Türk olarak görmeyen ama Müslüman olarak gören Müslümanları da Türkleştirme çabası içine giriliyor. Dışarıdan getirilen bu insanlar, Rumların ve Ermenilerin yaşadığı coğrafyalara yerleştiler. Sonradan gelen bu kişiler de Ermenilere yönelik nefret duygularıyla gelmiş. Dolayısıyla bu nefret duygularının yarın öbür gün tekrar Ermenilere yönlendirilmesi için planlanmış bir etnik mühendislik politikasıdır. Olaylara bir bütün olarak baktığımızda yaşananların Osmanlı’dan devralındığını ve en önemlisi de gavur düşmanlığı ve korku üzerinden inşa edildiğini söylemeliyim” diye belirtti.
‘3 FARKLI KIRILMA YAŞANDI’
Akın sözlerini şöyle sonlandırdı:“ Cumhuriyetin ilk kuruluşundan bu yana üç farklı kırılma yaşandı. Birincisi 1920’de Moskova’da kurulmuş Türkiye Komünist Partisinin en seçkin önderlerini kadrolarının öldürülmesi. İkincisi Kürtlerin Türkleştirilme projesi. Bu da 1925’te çıkarılan Mecburi İskan Kanunu’yla başlayıp 1938’e kadar yoğun biçimde devam etmiştir. Bu aynı zamanda Kürtlerin bulundukları coğrafyadan koparılarak mücadele dinamiklerinin yok edilmesi tarihidir. Üçüncüsü ise devlet kademelerinde bulunan paşaların İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp öldürülmesi ve tasfiye edilmesidir. Bu olaylardan sonra ek tek adam rejimi tamamen oturmuştur.”