Adalet Bakanlığı bütçe görüşmelerinde gündem İmralı tecridi

img
ANKARA - Adalet Bakanlığı bütçe görüşmesinde İmralı tecridine değinen HEDEP’li Dilan Kunt Ayan, "Tecrit nedeniyle ülke sosyal, siyasal ve hukuksal kriz halini yaşamakta. Tecridin ağırlaştırılması hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına yol açmakta" dedi.  
 
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda “2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi” görüşmeleri sürüyor. Bugün Adalet Bakanlığı’nın bütçesi görüşmelerine başlandı. Toplantıda konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Riha Milletvekili Dilan Kunt Ayan, “adaleti mumla aramak” metaforunun “adaleti ampulle aramaya" dönüştüğünü söyledi. 
 
Kunt, “AKP’li isen adalet var, değilsen ‘senin hakkın, hukukun bizi ilgilendirmez’ deniliyor. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim bu ülkede adalet yok. Adalete ve adil hukuka hava kadar su kadar ihtiyaç duyduğumuz bir dönemdeyiz. Ama aynı zamanda halkın adalete en az güvendiği, tüm kesimleriyle halkın adaletsizliği yaşamda, ekonomide, güvenlikte, evde, sokakta hissettiği zamanlardayız. Hemen her gün yargısal krizlere hatta yargı darbelerine uyandığımız bir sürecin tam da ortasındayız” dedi.
 
Yargıda yaşanan krizlere değinen Kunt, “Bu çürüme öyle bir hal almıştır ki her gün bir yargı mensubunun çetelerle, mafyalarla kirli ilişkileri ortaya çıkar oldu. Dünyanın en büyük şehirlerinden İstanbul Adliyesi’nde hakim savcılar eliyle rüşvet, yolsuzluk, tavassut suçları işlenmektedir. Adli suçlarda dahi hukukun ne eşitliği ne de tarafsızlığı kalmış. Para karşılığı erişim engellemeler, tahliyeler satışa çıkartılmış, tarifeye bağlanmış” diye kaydetti.
 
'AÇIK CEZAEVİ' BENZETMESİ 
 
Türkiye’nin "açık cezaevine" dönüştüğünü söyleyen Kunt, cezaevinde birçok ihlalin yaşandığına işaret etti. Kunt, "İktidar faşist diktatörlüklerde bile görülmeyen bir hırsla muhalifleri, solcuları, kadınları, gazetecileri, aydınları, öğrencileri ve elbette Kürtleri tutuklatmayı kendine birincil görev bellemiştir. Bunun sebebi apaçık ki korkudur. Özgür düşünceye, özgür ifadeye, demokrasiye ve çoğulculuğa duyulan bu korkunun altında iktidarın kendi kötü yönetimine güvensizliği vardır. Ancak bu da yeterli olmamakta, siyasi saiklerle tutuklanan ve cezalar verilen kişiler cezaevlerinde ağır hak ihlalleri, çıplak aramalar, haksız infaz yakmalar ve hatta şüpheli ölümlerle tekrar ve tekrar cezalandırılmaktadır. Modern hukukta bunların adı ceza değil, işkencedir, hukuk dışılık ve düşman ceza hukukudur” şeklinde konuştu. Kunt, cezaevlerindeki İdare ve Gözlem Kurulları'nın “ikinci bir mahkemeye” dönüştüğünü ve tutsakların tahliyelerini engellediğini söyledi. Kunt, politik tutsaklara ayrımcılık yapıldığını söyledi. 
 
İNFAZ YAKMA GEREKÇELERİNİ SAYDI
 
İnfaz yakma ve tahliye erteleme gerekçelerini sıralayan Kunt, “Suyu tasarruflu kullanmama, manevi etkinliklere katılmama, fazla kitap okuma veya az sayıda kitap okuma, cezaevi imamıyla görüşmeme, halay çekme, elektrik faturasının yüksek olması, içeride iken üniversite bitirmeme, görüşçülerle selamlaşma, kurum personeline kayıtsız kalma... Hangi ülkede hangi kanunda bunlar bir insanın özgürlüğünü engellemeye gerekçe sayılabilir? Pişmanlık beyan etmeme. Uydurma disiplin cezalarıyla, açılan soruşturmalarla ince bir matematik hesabı yapılarak, iyi halli deniliyor” diye konuştu.
 
‘CEZASIZLIK FAİLLERİ CESARETLENDİRİYOR' 
 
Kunt, Hrant Dink’i katleden Ogün Samast’ın “iyi hal” ile serbest bırakılmasına da tepki gösterdi. Adalet sisteminin kadın katillerini koruduğunu belirten Kunt, “Hukukun bu ayaklar altına alınmış hali maalesef ki kadınlar açısından çok daha can alıcı bir şekilde hissediliyor. Neden peki? Çünkü bu ülkenin adalet sistemi ne yazık ki kadın katillerini koruyor, cesaretlendiriyor. Kadınları öldüren erkekler, tahrik indirimi, iyi hal indirimi gibi neredeyse katili ödüllendiren adımlarla cesaretlendiriliyor. Toplumda artık ‘öldürür üç beş yıl yatar çıkar’ gibi bir algı oturmuş durumda. Bu cezalar erkekleri cesaretlendiriyor. Kadın katliamı davalarında tahrik indirimi/iyi hal indirimi kabul edilemez" ifadelerini kullandı. 
 
KAYNAĞI TECRİT POLİTİKASI
 
Söz konusu "özel infaz rejimlerinin" kaynağını İmralı Hapishanesi'ndeki uygulamalardan aldığını söyleyen Kunt, "Sayın Öcalan ve İmralı’da kalan diğer siyasi tutsaklar üzerinde uygulanan inceltilmiş, özelleştirilmiş ve örneği az bulunan tecrit, yalnızca bir infaz rejimi değildir. Bir yönetim biçiminin damıtılmış halidir. Burada uygulanan her hak ihlali zamanla yaygınlaşmakta, önce diğer cezaevlerindeki siyasi tutsaklara, ardından adlilere ve nihayet de tüm topluma sirayet etmektedir. Yalnızca bir disiplin ve denetleme toplumu yaratılmasında değil, bugün konuştuğumuz ve konuşamadığımız toplumsal krizlerin ve sorunların temelinde bu tecrit politikası yatmaktadır" dedi.  
 
‘BUNALIM HALİ YAŞANIYOR’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik mahkemelerin verdiği kararlara dair bir düzenlemenin olmadığını ifade eden Kunt, “Avukatlar, aileler, biz vekillerin başvuruları dahi yanıtsız bırakılarak bu tecrit yalnızca oradaki tutsaklara uygulanmıyor. Haber alma, haberleşme/ulaşma haklarımız da ihlal ediliyor. Kürt sorununun demokratik çözümünden tutun ekonomik krize kadar geniş bir yelpazede sonuçları olan bu tecrit, Türkiye’yi hukuk devleti ve kanun devleti olmaktan bile alıkoyuyor. İmralı’da tecridin ağırlaştırılması, Türkiye’de hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına yol açmaktadır. Bugün de ülkenin içinde bulunduğu koşullar ile İmralı’daki mutlak tecrit/haber alamama hali neden-sonuç ilişkisi içinde gelişmektedir. Bir yandan İmralı’da mutlak haber alamama durumu söz konusu olup, her türlü temas engellenirken, ülkede sosyal, kültürel, siyasal, hukuksal, ekonomik çoklu boyutlarda kriz ve bunalım halini yaşamaktadır” şeklinde konuştu.