Yüce: Erdoğan toplumsal dinamikleri yenemedi

img
ANKARA - Toplumun yarısının Erdoğan rejiminden kurtulma irade ortaya koyduğunu dile getiren SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, “Seçimi kazandılar ama toplumsal dinamikleri yenemediler” dedi.  
 
Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinde Cumhur İttifakı adayı AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, resmi olmayan sonuçlara göre 13’üncü Cumhurbaşkanı seçildi. Seçim Kurulu kararlarına ve birleştirme tutanaklarına karşı Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK) yapılan itiraz süresi, bugün saat 17.00’de sona erecek. 1 Haziran’da ise Seçim Kurulu kararları ve birleştirme tutanaklarına karşı yapılan itirazları kararı bağlayacak olan YSK, kesin seçim sonucunu aynı gün Resmi Gazeteye gönderecek.
 
Çok sayıda ihlal ve usulsüzlüğün damga vurduğu seçimlerin ardından Erdoğan’ın balkon konuşması sırasında “85 milyonu kucaklayacağız” sözlerine karşın özellikle muhalefeti hedef alan konuşması ve Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın siyasi rehine olduğunu itiraf eden açıklamaları tepki topladı.
 
Seçimlerde Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyen Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) bileşeni Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce, seçim sonuçlarına dair sorularımızı yanıtladı. "Seçimi kazandılar ama toplumsal dinamikleri yenemediler" vurgusu yapan Yüce'ye göre 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri, çok partili dönemin en anti-demokratik ve şaibeli seçimleri oldu.
 
Tartışmalar ve şaibelerle geriden kalan 14 Mayıs’ta Cumhur İttifakı Meclis çoğunluğunu elde etti, Cumhurbaşkanlığına da yeniden Erdoğan seçildi. Bu seçimlerin sonuçları neler olur, nasıl bir süreç bekliyor Türkiye halklarını? 
 
 Toplumun en az yarısının bu iktidardan kurtulma ve değişimi gerçekleştirme iradesi var. Toplumun en az yarısı derken; toplumun en güçlü dinamiklerinden söz ediyoruz.
 
Cumhur İttifakı’nın 14 Mayıs’ta Meclis çoğunluğunu elde etmesi ve Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2’nci turunu kazanmasıyla, faşizmin kurumsallaşması sürecinde yeni bir merhaleye geçildi. AKP-MHP ile BBP faşist ittifakı, HÜDA PAR, Yeniden Refah Partisi (YRP) ve Sinan Oğan’ın katılımıyla daha da genişlerken, Erdoğan bir dönem daha neredeyse sınırsız yetkiyle yönetme olanağını elde etti. Erdoğan’ın liderliğindeki bu iktidar koalisyonunun hak ve özgürlükleri daha da budayacağını, kadınların ve LGBTİ+’ların en temel haklarına bile saldırıya geçeceğini, toplumun geniş kesimlerinin yaşam tarzına müdahale edeceğini, hukukta ve siyasette dini referansların ağırlığını iyice arttıracağını, eğitim sisteminde kalıntı halindeki bilimsellik ve akılcılık unsurlarını da yok etmeye yöneleceğini vb. öngörmek zor değil. Halkları, emekçileri, kadınları, gençleri bugüne göre daha zor günler bekliyor. Bütün bunların üzerine, zaten yapısal sorunlarla ve krizlerle boğuşan ekonominin, seçimler nedeniyle fena halde bozulan dengelerinin doğrultulması için yükün emekçilerin sırtına bindirileceği gerçeğini koymalıyız. Bunun anlamı, oy hesabıyla işçilere ve emeklilere verilen ücret/maaş artışlarının enflasyon ve vergiler yoluyla geri alınması; yani gelirlerimizin alım gücünün dibe vurması, işsizliğin patlaması, yaygın bir yoksullaşma ve sefalettir.
 
Erdoğan seçildi ancak “değişim” talep eden toplumun yarısı da “hayır” dedi. Bu gerçeklik, önümüzdeki 5 yıllık süreçte nasıl bir etki yaratacak?
 
5 yıl daha iktidarda kalma olanağını kazansa da Erdoğan ve kirli ittifakı dikensiz gül bahçesinde gezemeyecek, her istediğini yapamayacak! Çünkü karşısında toplumun en az yarısının bu iktidardan kurtulma ve değişimi gerçekleştirme iradesi var. Toplumun en az yarısı derken, basitçe tek tek bireysel oylardan bahsetmiyoruz; toplumun en güçlü dinamikleri olan Kürt halkından, Alevilerden, kadınlardan, emekçilerden, gençlerden, LGBTİ+’lardan, demokrasi ve laiklik, doğa ve yaşam savunucularından söz ediyoruz. Bu muhalefet dinamiklerinin hiçbiri faşist ittifaka boyun eğmedi ve eğmeyecek. Çünkü bu iktidar, en temel haklarını, toplumsal dinamik olarak var oluşlarını ve bireysel olarak yaşamlarını tehdit ediyor.
 
Seçimlerin temel gündemi ihlaller, hileler, usulsüzlükler oldu. Nasıl bir seçim oldu, siz nasıl değerlendirirsiniz? 
 
 Hiç şüphe yok; çok partili dönemin en anti-demokratik, en eşitsiz, en şaibeli seçimi oldu. En ağır baskıların ve kara propagandanın hedefi, her zaman olduğu gibi bizlerdik.
 
Hiç şüphe yok; çok partili dönemin en anti-demokratik, en eşitsiz, en şaibeli seçimi oldu. En ağır baskıların ve kara propagandanın hedefi, her zaman olduğu gibi bizlerdik, HDP/Yeşil Sol Parti ve sosyalistlerdi. Sadece seçim sürecinde yüzlerce yoldaşımız ev operasyonlarıyla gözaltına alındı, tutuklandı, seçim çalışmaları yapan yoldaşlarımız darp edildi. Kurumlarımız basıldı, parti binalarımıza ve seçim bürolarımıza fiili saldırılar yapıldı. Ama sadece bize değil, tüm muhalefet güçleri de sürekli bir baskı, yalan, iftira kampanyası altında seçim çalışması yürütmek zorunda kaldı. İktidar, elinde tuttuğu tüm kamu kaynaklarını ve olanaklarını hiçbir hukuki ve etik sınır tanımaksızın kendi yararına kullandı. Cumhurbaşkanı koltuğundaki zat, elindeki tüm devlet olanaklarını AKP propagandası ve örgütlenmesi yapmak için sahaya sürdü. Adaylıklarını açıkladıkları anda istifa etmesi gereken bakanlar, milletvekili seçildikten sonra bile makamlarını terk etmediler, ellerindeki tüm yetkileri seçim çalışmasında kullandılar. 
 
Gazetecilerin ortaya çıkardığı gibi, nüfus artışıyla orantısız, milyonlara ulaşan bir seçmen fazlalığının olduğu anlaşıldı. Ne siyasi iktidar ne YSK bu fazlalığı şeklen dahi açıklama zahmetine girmedi. Özellikle Kürt illerinde on binlerce polis ve askerin defalarca oy kullandığı, ölenler ve seçim bölgesinde olmayanlar, bazı köylerde sandık başına gelmesi engellenen kadınlar adına oyların kullanıldığı vb. çok yaygın seçim hilelerine başvurulduğunu biliyoruz. Sandık başlarında yapılan usulsüzlükler, baskı ve şiddet de cabası! Elbette bütün bunlar, faşist iktidar blokunun seçimi kazanmasında etkili oldu. Bu nedenle, gerçekte muhaliflerin iktidar blokundan sayıca daha fazla olduğunu söylemek mümkün. Ama bu çoğunluk, sandıklara yansıyamadı. Bu yüzden de bu, kirli bir seçimdir. Ama bu hilelerle baş edememek de muhalefetin başarısızlığıdır.
 
Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ikinci tur seçimlerinde milliyetçi dil kullanması sizce etkili oldu mu? 
 
Seçimin birinci turunda Erdoğan’dan 2,5 milyon (yüzde 4,5’e denk) daha az oy alan Kemal Kılıçdaroğlu, bu arayı kapatabilmek amacıyla gözünü milliyetçi seçmenlere dikti. Somut olarak hedef, faşist Sinan Oğan’a (Ata İttifakı’na) oy veren yüzde 5’lik seçmen kitlesiydi. Ama Erdoğan’ın kullandığı beka söylemi ve saldırgan milliyetçi dilin etkisindeki kitleye de uzanmak istendi. Kılıçdaroğlu ilk turun hemen ardından pozitif kampanya söylemini terk edip, milliyetçi, göçmen karşıtı, Kürtleri rencide edici bir propaganda diline geçiş yaptı. Bu sırada Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan Cumhur İttifakı’na kapağı atınca, Zafer Partisi lideri faşist Ümit Özdağ ile Millet İttifakı’nın ortak metinlerinin bile gerisine düşen, gerici, göçmen karşıtı, Kürtlerin mücadelesini hedef alan, bir biçimde kayyum politikasını onaylayan bir protokol imzaladı.
 
 Amacımız faşizmin durdurulmasıdır. Kürt halkı da bütün siyasal olgunluğu ve örgütlü duruşuyla bu kararı benimsedi ve ikinci turda da Kılıçdaroğlu’na desteğini sundu.
 
Kuşkusuz Kılıçdaroğlu’nun bu yön değişikliği, birinci turda ona son derece değerli ve güçlü bir destek sunan Kürt halkı ve müttefiklerinde bir ölçüde hayal kırıklığı yarattı. “Bir ölçüde” diyorum, çünkü bizler Kılıçdaroğlu’nu ve partisini iyi tanıyoruz, onların nasıl devletçi, milliyetçi, sermayeci olduğunu biliyoruz. O yüzden de bizim desteğimiz “koşullu” bir destektir. Bizim asıl güncel hedefimiz Erdoğan, tek adam yönetimidir ve amacımız faşizmin durdurulmasıdır. Kılıçdaroğlu’nun kazanması nesnel olarak bu amaca hizmet edecekti. HDP/Yeşil Sol Parti, tam da bu anlayışla, Kılıçdaroğlu’nun giderek sertleşen milliyetçi ve göçmen karşıtı söylemine, Özdağ ile yaptığı protokole rağmen Kılıçdaroğlu’na destek vermeyi sürdürme kararı aldı.
 
Bu doğru bir karardı. Kürt halkı da bütün siyasal olgunluğu ve örgütlü duruşuyla bu kararı benimsedi ve ikinci turda da Kılıçdaroğlu’na desteğini sundu. Ancak Kılıçdaroğlu’nun Kürtlerin özgürlük mücadelesini hedef alan söylemi ve söz konusu protokolün etkisiyle Kürtlerin ve diğer muhaliflerin bir kısmının ona oy vermediği anlaşılıyor. Ama bu, HDP’nin toplam oyu düşünülünce son derece düşük bir firedir. Esas olarak HDP kitlesi, son derece doğru bir politik ve soğukkanlı tutum almıştır.
 
Bundan sonraki süreçte demokrasi güçlerinin, muhalefetin ve tüm toplumsal dinamiklerin tutumu ve politikası nasıl şekillenmeli?
 
Özel olarak HDP/Yeşil Sol Parti, ama genel olarak tüm devrimci güçler olarak ilk yapacağımız iş, bu seçim başarısızlığının nedenlerini ve çözüm yollarını açığa çıkaracak bir analiz ve özeleştirel bir değerlendirmedir. Umutsuzluğa ve karamsarlığa yer yok! Bugüne kadar nasıl haklarımızı, onurumuzu, yaşamlarımızı, doğamızı dişimiz tırnağımızla savunduysak, bundan sonra da savunacağız. Hile hurdayla, baskı ve şiddet kullanarak seçimi kazanmış olabilirler; ama bizi yenemediler ve yenemeyecekler! Evet, bir seçim başarısızlığı yaşadık. Şimdi, karşı karşıya olduğumuz gerçeği bütün çıplaklığıyla kavrayıp, mücadelenin yeni olanaklarını saptayacak, kendimizi yeni koşullarda yeniden organize edecek ve düştüğümüz topraktan güç alıp düşmanımızın üzerine yürüyeceğiz. Seçimi kazandılar ama toplumsal dinamikleri yenemediler. Düştüğümüz topraktan güç alıp ayağa kalkacak, mücadeleyi sürdüreceğiz.
 
MA / Fırat Can Arslan