ANKARA - Depremin “Asrın felaketi” değil, “Asrın cinayeti” olduğunu ifade eden HDP Milletvekili Garo Paylan, “Türkiye'de bu kader planı işliyor ve iki yılda, üç yılda, beş yılda bir yurttaşlarımız enkaz altında kalıyor” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parlamento Grubu, Mereş merkezli 11 kentte büyük yıkıma neden olan depremin idari ve siyasi sorumlularının açığa çıkarılması talepli önergesi Meclis Genel Kurulu’nda görüşüldü. Önerge üzerine Genel Kurul’da söz alan HDP Amed Milletvekili Garo Paylan, Meclis’in görevinin yurttaşlara başsağlığı dilemek olmadığını belirterek, “Her seferinde gel buraya, Allah'tan rahmet dile, iki yıl sonra yine yurttaşlarımız enkaz altında kalsın, sel felaketlerinde ölsün, deprem felaketlerinde ölsün” ifadelerinde bulundu.
‘DEPREM BAS BAS BAĞIRDI’
Depremin “Asrın felaketi” değil, “Asrın cinayeti” olduğunu vurgulayan Paylan, “Felaket nedir, beklenmeyen şeydir öyle değil mi? Beklenmeyen bir konu olur, buna felaket diyebilirsiniz ama bilim insanları ‘Deprem geliyor’ diyor, Mersin'de ‘Deprem geliyor’ diye bas bas bağırdı. Meclis raporları ‘Deprem geliyor’ dedi, hatta AFAD'ın raporunda bile ‘Çok yakında Maraş merkezli bir deprem olacak’ diyor. Buradan siz nasıl bir felaket çıkarıyorsunuz, buna nasıl kader planı diyorsunuz? Ya, bu kader planı bir tek Türkiye'de mi işliyor, neden demokratik ülkelerde bu kader planı işlemiyor da bilimi, aklı esas alan ülkelerde bu kader planı işlemiyor da bir tek Türkiye'de bu kader planı işliyor ve iki yılda, üç yılda, beş yılda bir yurttaşlarımız enkaz altında kalıyor?” diye sordu.
1999 DEPREMİNİ HATIRLATTI
1999 Marmara depreminde de İstanbul’da olduğunu ve arama kurtarma çalışmalarına katıldığını aktaran Paylan, “Binlerce yurttaşımızın cenazelerini gördüm. O zaman ne dedik? ‘Bir daha asla! Bu depremden ders çıkaracağız, şehirlerimizi depreme güvenli hâle getireceğiz’ dedik. Dönemin milletvekilleri burada Allah’tan rahmet dilediler, sonra araştırma komisyonu kurdular; tuğla kalınlığında araştırma komisyonu raporu var. O araştırma komisyonu raporunun yüzde 50’si yapılsaydı, bugün yurttaşlarımızın büyük çoğunluğu hayattaydı. Bu anlamda, bizlerin görevi Allah’tan rahmet dilemek değil, derhâl gereğini yapmak. Bu gereği de nedir biliyor musunuz? Ben depremin ilk gününden beri sahadayım arkadaşlar ve tecrübemle insanlara dokunmaya çalıştım, enkaz altında kurtarmaya çalıştım, ilk yardım faaliyetlerinde onların yaralarını sarmaya çalıştım ama oralarda en çok hissettiğim duygu neydi biliyor musunuz? Utanma duygusuydu, utanma! Ben bir muhalefet milletvekiliyim, her yerde başım aşağı düştü, utandım yurttaşlarımızdan” diye anlattı.
‘BU DÜNYADA HESABINI GÖRECEKSİNİZ’
AKP sıralarına dönerek “Peki, siz utanıyor musunuz?” diye soran Paylan, “Bakın, size söyleyeyim, utanma duygunuz yoksa hiçbir şeyiniz yoktur; böyle bir noktada önce utanmanız gerekir ve yurttaşlarımızdan özür dilemeniz gerekir, özür. Ama siz ne yapıyorsunuz? Yurttaşlarımızı azarlıyorsunuz, tehdit ediyorsunuz, dayanışma faaliyetlerini durdurmaya çalışıyorsunuz. Titreyip kendinize gelmenizi istiyorum. Bak, bu dünyanın hesabından korkmuyorsanız, öbür dünyanın hesabından korkun, vebali büyük bunun ama biz öbür dünyaya bırakmayacağız, bu dünyada bunun hesabını göreceğiz. Neden? Çünkü cezasız kalan suçlar tekrarlar. Osmanlı Meclis-i Mebusanında bile aynı depremlerle ilgili görüşmeler yapılmış, biliyor musunuz? Güvence altına almak için bu ülkede de yapıldı, Türkiye Cumhuriyeti devletinde, Meclisinde bunlar yapıldı ama gerekleri yerine getirilmedi” şeklinde konuştu.
‘RANT ÇARKINI DÖNDÜRDÜNÜZ’
“1999 depremi sonrası ne yaptınız?” sorusuyla sözlerini sürdüren Paylan, “Bir yurttaş kamu yönetiminden ne bekler? Can güvenliğini güvence altına almasını bekler, değil mi? Deprem güvenli şehirlerde, deprem güvenli evlerde yaşatmasını bekler, değil mi? Ya, 24 yıl geçti 1999 depreminden. Ne yaptınız? Ne yaptığınızı söyleyeyim: Rant çarkını daha hızlı döndürdünüz. Gözünüz paradan başka bir şey görmüyor. İnsan yaşamını esas almıyorsunuz, parayı esas alıyorsunuz, rantı esas alıyorsunuz. Batsın o rant düzeniniz! Batsın o rant düzeniniz! O rant düzeninizin, rant çarkının altında çocuklarımız, bebekler, kadınlar, gençler kaldı, yaşamlar kaldı, hayalet şehirler kaldı. İnsanlarımızı kaybettik, şehirlerimizi kaybettik, hikâyemizi kaybettik, insanlığımızı kaybettik. Şimdi bu insanlığımızı geri kazanmak için ne yapacağız? Ne yapacağız?” dedi.
‘ÇADIR PARALARINI YEMİŞSİNİZ’
Deprem sonrası afet planının devreye konulmadığını kaydeden Paylan, şöyle devam etti: “Çünkü afet planı yoktu bu iktidarın, yoktu. Bir afet planı yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu. 48 saat, 72 saat insanlar enkaz altında inim inim inlediler. İlk 12 saat içinde enkaz altındakilerin yüzde 90’ı ölür, geri kalanlar mucizedir. 1 kişi, 3 kişi mucizeyle kurtarıldı, on binler öldü. Afet planı olsaydı yurttaşlarımız kurtarılabilirdi ama afet planınız yoktu. Çadırların nereye gideceği belli değildi, hatta çadırlar da yoktu çünkü çalmışsınız, yemişsiniz, çadır paralarını yemişsiniz. Yetmedi, Sayın Cumhurbaşkanı ‘Ülkeyi bir şirket gibi yönetmek istiyorum’ dedi, değil mi? Öyle demedi mi tek adam rejimine geçerken? Ama ‘Devlette şirket gibi yönetmek olmaz. Şirketlerde kâr esastır, devlette kamu yararı, yurttaş yararı esastır’ dedik, dinlemedi.
TARİHİN GÖRDÜĞÜ EN BÜYÜK ALÇAKLIK
Kızılay Başkanı bundan ne anlamış? Şirket gibi yönetecek ya, kâr esas. 5 bin liraya çadırı mal ettim, üç gün bekletirsem 25 bin liraya kadar çıkar diye düşünmüş o alçak. Açıkça söylüyorum: Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en büyük alçaklıklardan biridir. Üç gün o çadırları bekletmek alçaklıktır. Adıyaman'da eksi 15 derecede titredi yurttaşlarımız ya. Nerede Adıyaman milletvekilleri? Eksi 15 derecede titredi yurttaşlarımız Hatay'da, Maraş'ta, Adıyaman'da. Ve o alçak üç gün o çadırları bekletiyor, 5 binlik çadırı 25 bin liraya satarım diye. Bu, alçaklığın şahikasıdır arkadaşlar. Ve hâlâ utanmadan o kişi görevde duruyor ve hâlâ Cumhurbaşkanı o kişiyi görevden almıyor. Böyle bir şeyi siz nasıl kabul ediyorsunuz, nasıl vicdanlarınıza sığdırıyorsunuz? Ve bunu da unutmayın, bunun mutlaka hesabı sorulacaktır. Niçin hesabını soracağız? Bir daha olmasın diye.”