URFA - Kürtçenin resmi ve eğitim dili olması için 21 Şubat’ta başlatılan imza kampanyasına katılmaya davet eden yazar Salih Mevali, çocuklarla Kürtçe konuşulmasını istedi.
Asimilasyon politikalarının hedefinde olan Kürtçenin resmi ve eğitim dili olarak kabul edilmesi talebiyle Kürt Dil ve Kültür Ağı (Tora Ziman û Çanda Kurdî) ile Kürt Dil Platformu’nun oluşturduğu 21 Şubat Komisyonu tarafından başlatılan imza kampanyası devam ediyor. 1 milyon imza hedefiyle 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde başlatılan kampanya kapsamında, platform sivil toplum örgütleri ve yüzlerce yapının desteğiyle bugüne dek on binlerce imza topladı. Kampanya başladığından bu yana online 20 bini aşkın imza toplandığı belirtilirken, hedefin tutturulması için duyarlılık çağrıları yapılıyor.
15 Mayıs Kürt Dil Bayramı gününe kadar sürecek kampanya kapsamında Urfa’da bulunan Emek ve Demokrasi Platformu’nun öncülüğünde 25 kuruluşun katılımıyla bir komisyon kuruldu ve yüz bin fiziki imza hedefi belirlendi. Sokağa çıkma yasakları ve engellemelerden kaynaklı kampanya kapsamında kentte 28 Nisan 2020 tarihine kadar 8 bin fiziki imza toplandı. 29 Nisan tarihinde ilan edilen “Tam kapanma” nedeniyle fiziki imza toplayamayan komisyon, online olarak kentte yaşayan yurttaşların kampanyayı imza ile desteklemesi için sosyal medyada farkındalık oluşturuyor.
‘TALEPLER BÜTÜN DİLLER İÇİN’
Kampanyaya aktif destek veren Mezopotamya Yazarlar Derneği (MYD) üyesi Salih Mevali ve Cemal Babaoğlu, sürdürdükleri çalışmalara ilişkin Mezopotamya Ajansına (MA) konuştu.
Söz konusu kampanyanın doğru, ancak geç kalınmış bir çalışma olduğunu belirten MYD üyesi Salih Mevali, kampanyanın sadece Kürtçe için değil bütün diller için talepleri olduğunu ifade etti. Hayatın her alanında Türkçeleştirme politikaları olduğuna dikkati çeken Mevali, “Herkesin evinde çocukları ile Kürtçe konuşması gerek. Sokaklar, okul ve televizyon aracılığıyla dil tekleştirilmeye çalışılıyor. Başka dillerin yaşaması için imkan bırakılmıyor. Her alanda bir çember çizilmiş ve asimilasyon politikaları uygulanıyor. Bu politikalar sadece dil ile de ilgili de değil, kültür sanat alanında da bu politikalar büyüyerek devam ediyor” diye konuştu.
‘OYUNUN PARÇASI OLMAMALI’
Kürtçe üzerinde uzun yıllardır devam eden asimilasyon politikalarının teşhir edilmesinin önemli olduğunun altını çizen Mevali, “Demokratik kitle örgütlerinde yer alan arkadaşlarımızın evlerinde çocukları ile Türkçe konuşması doğru değil. Anneler çocuklarına Kürtçe öğretmeden önce başka diller öğretmemeli. Bir toplum dili ile tanınır, dil insanın kimliğidir. Dil olmazsa biz de olmayız. Bir kişinin var olduğunu kanıtlamasının tek yolu dilidir. Bu açıdan yapılmak isteneni iyi anlamamız lazım. Bu topluma öncülük etme iddiasında olan kişiler bu oynanan oyunların bir parçası olmamalı” diye konuştu.
‘NEMRUTLARIN KARŞISINDA İBRAHİM…’
Geçen dönemlerde mezarlıklara yapılan saldırıları hatırlatan Mevali, “İnancımızda yanlışlıkla bir mezara basmak bile günahken mezar taşlarında Kürtçe harfler olduğu gerekçesiyle parçalandı. Kendini bu toplumun dini öncüleri olarak tayin edenler bu uygulamalara biran önce ses çıkarmalılar, sessizliklerini bozmalılar. Zalimlerin karşısında Nemrutların safında değil İbrahimlerin yanında yer almalılar” diye belirtti. Yüz yılı aşkındır devam eden asimilasyon politikalarına karşı “Yüz yılın direnişi” göstermeli diyen Mevali, kampanya kapsamında imza atmanın önemli olduğunu ancak sadece imza atmakla da yetinilmemesi gerektiğini dile getirdi.
3 SANİYE KÜRTÇE 6 AY CEZA
Mevali, 2008 yılında siyasi bir partinin kongresinde yaptığı Kürtçe konuşma nedeniyle 6 ay cezaevinde kaldığını belirterek, Kürtçe eserler yazmasında başından geçenlerin etkili olduğunu ifade etti. Mevali, şöyle devam etti: “Konuşmaya başladığımda sadece 3 saniyede Kürtçe ‘Hun bi xêr hatin, ser sera ser çava hatin / Hoş geldiniz, baş üstüne geldiniz’ dedim. Sadece 3 saniye Kürtçe konuştuğum için bir hafta sonra evime bir tebligat geldi. Emniyete gittim ifade aldılar ve 3 saniye Kürtçe konuşmamın suç olduğunu söylediler. 3 saniye Kürtçe konuşmanın bedeli 6 ay cezaevinde tutulmam oldu. İlk cezaevine girmem dilimi konuştuğum için oldu ve bu benim benliğimde unutamayacağım bir yer edindi. Kendi kendime şunu söyledim: Madem dilime karşı bu politikalar var ve dilimi kabul etmiyorlar, bundan sonra ben dilimi geliştireceğim ve ailemde bulunan herkese öğreteceğim.”
‘ONURSUZLUĞU KABUL ETMEDİ’
Yasak sürecinde herkese "Evini bir okula çevirme" çağrısında bulunan Mevali, devamında şunları söyledi: “Arkadaşlarımız ile mesajlaşırken bile sadece Kürtçe mesajlaşsak dahi büyük bir öğrenme gerçekleşir. Yanlış yazabiliriz ama her geçen gün yanlışlar azalır. Kürtçenin gelişmesi için en büyük yük annelerin omuzunda. Anneler bu asimilasyon politikalarının önünü kesebilir.”
BABAOĞLU: TÜRKÇELEŞTİRMEK POLİTİKALARI
MYD Urfa Temsilcisi Cemal Babaoğlu ise tüm anadillerin önemli olduğunu hatırlattı. Dillere yönelik baskı uygulamalarını “İnsanlık dışı” olarak tanımlayan Babaoğlu, “Bu politikalar yüz yıldır devam ediyor. Anadil talebinde bulunmak bile olmaması gereken, utanılacak bir şey. Ne yazık ki hala anadilde eğitim talebinde bulunuyoruz. Bu halkın kaynakları her şeyi Türkçeleştirmek için harcandı. Günümüzde bazı kişilerin çıkıp Kürtçeye tahammülleri olmadığını söylemeleri bu politikaların bir sonucu” diye konuştu.
‘İMKANSIZ TALEPLER DEĞİL’
Baskı politikalarına karşı Kürtçeye olan ilginin arttığına dikkati çeken Babaoğlu, şunları söyledi: “Türkiye’nin asimilasyon için milyonlarca TL harcaması dahi amaçlarına ulaştıramadı. Artık bu yanlışta ısrar etmemeleri gerekir. Herkes ana diline sahip çıkmalı. Biz imkansız taleplerde bulunmuyoruz. Şuan insanlar nasıl Türkçe hizmet alıyorsa, bu hizmeti Kürtler, Lazlar, Çerkezler içinde talep ediyoruz. Kimseye yönelik bir özel talebimiz yok. Çağrımız uygulanmayan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin uygulanması. Dil yaşayan bir canlıdır. Çocukların ilk öğretmeni olan annelerin duyarlı olması gerek.”
MA / Emrullah Acar