'Aile' kuşatmasına karşı direniş

  • kadın
  • 09:07 19 Kasım 2024
  • |
img

İSTANBUL - AKP’nin “aile” politikasıyla kadını ve bedenini tahakküm altına almaya çalıştığını belirten Kadın Savunma Ağı’ndan Rüya Kurtuluş, “Kadınlar sadece sokaklarda değil, evlerde ve yaşamın her alanında güçlü bir direniş gösteriyor” dedi. 

İktidarını muhafazakar, ataerkil kapitalist kodlarla inşa eden AKP, itaat eden bir toplum için 22 yılda “aile” politikasının saç ayaklarını ördü. Bunun için özellikle kadınların aile içine hapsedilip, şiddet ve yoksullukla ikame ettirilmesi amaçlandı. Kazanımlara dönük saldırılarla kadın bedeni üzerinde bir “kontrol” sağlanmaya çalışıldı.
 
2011 yılında ilgili bakanlıktan “kadının adını” çıkaran AKP, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirdi. Kadınlarla ilgili katıldığı her platformda “en az 3 çocuk doğurun” diyen AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Her kürtaj bir Uludere’dir” sözleri hafızalardaki yerini korurken, en son Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, doğurganlık hızının 1,5’e düştüğünü belirterek, “Demografik Nüfus Yüksek Kurulu”nun oluşturulması için çalışmaların başlatıldığını belirtti. Kadın bedeni üzerinden politika üreten, bunun üzerinden de toplumsal mühendisliğe soyunan iktidarın bu politikaları ise kadına dönük şiddeti ve katliamları besleyen bir noktada duruyor. Bu nedenle “kadın katliamlarını politik” olarak değerlendiren kadınlar, 25 Kasım’a gidildiği bir süreçte kadın örgütlülüğünü ve mücadelesini güçlendirerek, yanıt vermeye hazırlanıyor.
 
Kadın Savunma Ağı üyesi Rüya Kurtuluş, iktidarın “aile” ve kadın bedenini tahakküm altına almaya dönük politikalarına dair değerlendirmelerde bulundu.
 
AİLE POLİTİKASI 
 
25 Kasım’a hazırlanan kadınların önemli gündemlerinden birinin de iktidarın “aile” politikası olduğunu belirten Rüya Kurtuluş, bu politika nedeniyle kadınların en fazla ev içerisinde ve en yakınlarındaki erkekler tarafından katledildiğini söyledi. “Demografik Nüfus Yüksek Kurulu”nun oluşturulmasına değinen Rüya Kurtuluş, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın Mayıs ayında açıkladığı “Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı”nın odak noktasının da doğurganlık olduğunu söyledi. Rüya Kurtuluş, “Evet Türkiye’de nüfus yaşlanıyor, doğum oranları da her geçen yıl azalıyor. Bunun nedenleri üzerine düşünüyorlar, bunu da daha çok genç iş gücü üzerinden tartışıyorlar. Çünkü sermayeye genç ve ucuza çalışacak işçi gerekiyor. Peki bu işçiyi kim üretecek? kadınlar. Cevdet Yılmaz, ‘Eğitim düzeyi ve gelir düzeyi geliştikçe, kadınlar iş gücüne katıldıkça doğurganlık düşüyor’ diyor. Daha önce de Mehmet Şimşek, Türkiye’deki işsizliğin nedenini kadınların istihdama katılması olarak göstermişti” ifadelerini kullandı. 
 
Nüfus politikalarının kadın bedeni, doğurganlığı ve yaşamı üzerinden planlandığına dikkati çeken Rüya Kurtuluş, “Cevdet Yılmaz’ın açıklamasında bir cümle daha var; ‘bakım hizmeti gerekiyor’ dedi. Yani AKP iktidarı, bütün o ücretsiz, ağır bakım işlerinin hepsini kadın üzerinden belirleyen bir nüfus politikası üretmeye çalışıyor” dedi. Özellikle 2010’lar sonrası kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırıların arttığını söyleyen Rüya Kurtuluş, “Boşanmayı zorlaştırmaya dair nafaka ve aile arabuluculuğu gibi düzenlemeler sürekli gündeme getirilerek, kadını aile içerisine hapseden, bakım hizmeti veren, iş piyasasına bu pozisyonda katılabilen bir konuma getirilmek isteniyor. Kadın cinayetlerinin katliam düzeyine vardığı günlerden geçerken, hükümet bunları konuşuyor” diye belirtti. 
 
KÜRTAJ FİİLEN YASAK
 
“Anne olma”  baskısından kadının nasıl doğum yapacağına dönük müdahalelere değinen Kurtuluş, “Sezaryenle doğuma karşı ‘normal doğum’ diye vajinal doğuma neredeyse şart koşan bir kamu spotu yayınladılar. Muhtemeldir ki hastanelerde de artık kadınların tercih hakkının kısıtlanacağı bir sürece doğru giriyoruz. Erdoğan, ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ çıkışını sokaklara taşımış, ‘Bizim bedenimiz bizim kararımız, çocuk doğurup doğuramayacağımızı belirleyemezsiniz' diye belirtmiştik. Tepkiler üzerine de yasaklama girişimini geri çektirdik. Ancak mevcut durumda kürtaj devlet hastanelerinde fiilen yasaklanmış durumda. Kürtaj yapılmayarak ya pahalı özel hastanelere ya da sağlık koşullarının hiçe sayıldığı merdiven altına yönlendiriliyor. Bu ise bir hem üreme hakkı hem de sağlık sorunu doğurmaktadır” dedi. 
 
KADIN BEDENİNE TAHAKKÜM 
 
Tüm bu politikalarla kadın bedeninin kontrol altına alınmaya çalışıldığının altını çizen Rüya Kurtuluş, kadınların doğum, emek ve ev içi emek gibi karar haklarının denetlenmek istendiğini vurguladı. Rüya Kurtuluş, “Cumhurbaşkanlığı, nüfus planlamasını kadınlar üzerinden yapıyor. Aile Bakanlığı’nın vizyon belgesinde kadının adı yok ama pozisyon biçiliyor. Sağlık Bakanlığı, üremeye dair çalışma ve planlamalarını kadınlar üzerinden yapıyor. Anlaşılacağı kadınları kuşatan bir yapı var ortada. Kadınları aile içerisine hapsetmeye çalışan bir politika hayata geçirilmeye çalışılıyor. ‘Aileyi korumak’ diyorlar ama korunan bir aile yok. Bu ekonomik krizde aile, bütün bu sorunların görünmezleştirildiği, üstünün örtüldüğü bir yapıya dönüşüyor. Her gün öldürülüyoruz dolaysıyla buna karşı mücadele yürütüyoruz. ‘Aile değil kadınız. Bedenimiz bizim, bedenimiz üzerinde karar hakkı bize aittir’ diyoruz. Bütün bu çelişkilerin içerisinde iktidarın ürettiği politikaların gerçek hayatta kadınlara ne vadettiğini anlatmaya çalışıyor ve hep beraber karşısında duruyoruz” ifadelerini kullandı. 
 
Kadın katliamlarının önüne ilgili kurumların bütünlüklü duruşuyla geçilebileceğini söyleyen Rüya Kurtuluş, “Bizi hapsetmeye çalıştığınız aileler şiddet yuvası; çocuklar için de, kadınlar için de, LGBTİ+’lar için de güvenli değil. Ama kadınlar buradan çıkmak için mücadele ediyor ve yan yana geliyor” dedi.
 
KADINLAR 25 KASIM’DA SOKAKTA OLACAK  
 
25 Kasım’da erkek-devlet şiddetine karşı sokaklarda olacaklarını dile getiren Rüya Kurtuluş, şöyle devam etti: “Kadınlar sadece sokaklarda değil, evlerde ve yaşamın her alanında güçlü bir direniş gösteriyor. Feminist politikanın gücü de buradan geliyor. Her kadın ‘benim hayatım’ diyerek, kafa tutabiliyor. Artık daha güçlü olduğumuzu hissediyoruz; fikrimizin, sözümüzün, sesimizin çok daha güçlü olduğunu düşünüyoruz.”
 
MA / Yeşim Tükel