MUĞLA - Milli Parkların ilçenin büyük bölümünü kapsadığı Marmaris’in kıyı ve koyları, son yıllarda yönetmelik ve yasa değişiklikleriyle adeta şantiyeye dönüştü.
Muğla’nın farklı bölgelerinde maden, termik santral ve Hidroelektrik Santrali (HES) gibi doğa talanları devam ederken, bu talanın en büyüğüyse Marmaris ilçesinde yaşanıyor. Aynı zamanda Milli Park olan ilçenin kıyı ve koylarında büyük bir talan yaşanıyor. İlçenin kıyıları turizm uğruna otel ve benzeri işletmelere verilmiş durumda. Kamu kurumlarının bünyesinde olan plajlar bile bir bir özel işletmelere kiralanır oldu. Özellikle yaz aylarında büyük rağbet gören ilçede şezlonglardan kumsalı görmek mümkün değil.
AKP iktidarının 2012’de çıkardığı “Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik” ile milli parklar 4 bölgeye ayrıldı. Marmaris için hazırlanan ve 2015 yılında onaylanan “Uzun Devreli Gelişme Revizyon Planı” ile de ilçedeki yapılaşma hız kazandı. Son olarak 16 Mart 2020’de yönetmeliğin “sürdürülebilir ve kontrollü koruma bölgesi” maddesinde yapılan değişiklikle de ilçede turizm tesislerinin kurulması kolaylaştırıldı. Tarım alanları başta olmak üzere tüm kıyı ve koylar, yağmaya açık hale getirildi.
MİLLİ PARK İŞGAL EDİLDİ
Son olarak Sinpaş GYO bünyesinde Kızılbük’te yapılan sitelerle gündeme gelenler ise talanın sadece bir kısmı. Geçtiğimiz yaz aylarında ilçede çıkan ve hektarlarca ormanı kül eden yangınlar sırasında “Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararı verilen alana Sinpaş GYO tarafından otel ve devremülk projesi yapılıyor.
Daha yangının söndürülmediği 4 Ağustos’ta şirket projesini borsada halka arz etti. Alan termal tesis olarak projelendirilmesine rağmen buna yönelik bir hazırlık yapılmadığı biliniyor. Bunun yanı sıra basına sızan belgelerde, ilçede kaymakamdan, belediye başkanına kadar herkes bu projeye göz yummuş durumda. Belediye devremülkler için ruhsat vermiş, kaymakamsa çevrecileri susturmaya uğraşmış. Tüm itirazlara rağmen projeye devam eden şirket, Ekim ayında kendilerine tahsis edilmeyen alanları bile demir kapılarla kapattı. Milli Park alanı olan bölgeye girişlerin şirket tarafından engellenmesi, proje dosyasından daha büyük bir alanın talan edileceğini gösteriyor. Bölge halkı yürütmenin durdurulması amacıyla Muğla 3’üncü İdare Mahkemesi’ne dava açtı.
VAKIF GÖRÜNÜMLÜ ŞİRKET
Muğla’da yaşanan talanda en büyük rolü oynayan Muğla Valiliği’ne bağlı Muğla Turizm Çevre Vakfı (MUÇEV) Marmaris’te de kıyı yağmasında ön planda. Geçtiğimiz yıl, ilçede yapılacak yat yanaşma limanı için “ÇED gerekli değildir” kararı alan MUÇEV’in yaptığı yıkım birçok rapora da yansıdı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve kamu bürokratlarının yönetici olarak görev yaptığı MUÇEV’in bu projesi için imar planı teklifi ücretinin taksitlendirme işlemine, “Teminat mektubu aranmaz” şartı getirildi.
DENİZE BETON DÖKÜLÜYOR
Karacasöğüt Mahallesi'nde yapımına başlanan bu proje birçok itiraza rağmen devam ediyor. 60 yat bağlama kapasiteli liman 187 yat kapasitesine çıkarılmak için deniz betonla dolduruluyor. Marmaris Belediyesinin de ruhsat verdiği proje için yöre halkı yürütmeyi durdurma davası açtı. Kapalı bir liman olan bu bölgede yapılan çalışmalar, denize ve deniz dibine büyük zararlar veriyor. Bunun yanı sıra ilçenin önemli tarım alanlarının da bulunduğu bölgenin turizme açılması tarımsal faaliyeti olumsuz etkileyecek. Liman kullanımının limitlerin üstünde olması sulak alanlara zarar verecek. Projenin Karacasöğüt limanında 3 metreden 10 metreye kadar denizel arkeolojik bulgulara rastlandığı yönündeki bilgiler, göz önüne alındığında arkeolojik yapıya da zarar vereceği belirtiliyor.
BİR KOY DAHA TEHLİKEDE
İlçede bulunan Kızılkum Koyu’nda, 31 bin metrekarelik zeytinlik için alan için Kiler GYO tarafından proje çalışması başlatıldı. AKP Bitlis Milletvekili Vahit Kiler’in şirketi Kiler GYO Ekim ayında borsaya sunduğu faaliyet raporunda bölge için plan ve proje geliştirme çalışması başlattığını duyurdu. Şirketin Şubat ayında satın aldığı arsanın büyük bölümü zeytinliklerden oluşurken, arsa kıyı şeridinde bulunuyor. Milli Parklar içerisinde bulunan bölgede ne yapılacağı daha açıklanmazken, koy yapılaşmayla yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya. Keçi Adası’nın karşısında bulunan bölge ilçede turizm ve tarım açısından da önemli bir yeri bulunuyor.
KAMU ALANLARI ÖZELLEŞİYOR
Tüm bu projelerin yanı sıra uzun yıllardır ilçenin tüm kıyılarına yayılan oteller ve işletmeler kumsalları yok ediyor. Doğal kumsalları yok eden işletmeler yerine yapay plajlar ve iskeleler inşa ediyor. Son olarak İçmeler Mahallesi’nde bulunan ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan ücretsiz halk plajı da yağmalandı. Plaj içerisinde bulunan bir kafe önce helikopter pisti olarak kullanılması gereken alana şezlonglar atarak kiralamaya başladı. Ardından halk plajının girişine bariyer kurarak girişleri engelledi. Son olarak ise iskelede balık tutulmasını yasakladı. Bakanlık bünyesinde bulunan ve ‘Ücretsiz’ bu plaj bir işletmenin keyfi uygulamalarıyla halka kapatılmaya çalışılıyor. Son yıllarda bu uygulamalarla sürekli karşılaştıklarını söyleyen yöre halkıysa kamu alanlarının gasp edilmesine karşı mücadele ediyor.
İLÇE MİLLİ PARKA KURULDU
Marmaris Kent Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Halime Şaman, Marmaris’in bölgeden gelir elde etmek isteyen insanlar için ağız sulandırıcı bir yer olduğunu söyledi. Bölgenin çok güzel bir doğaya ve denize sahip olduğunun altını çizen Şaman, “Orman yangınlarından bu doğanın önemli bir bölümünü kaybettik. Marmaris bir boyutuyla da dünyada ki birçok kentten ayrılır. Burası bir milli park. Yani bir kenti milli parkın içerisine kurmuşlar. Doğal olarak buranın doğası, çevresi, kıyıları eskiden özel kanunlarla korunuyordu. Fakat son yıllarda Çevre Koruma Kanunları ya da diğer mevzuatlarda değişiklikler yapılarak kıyılar ve karasal alan imara açılıyor” dedi.
‘KIYILAR HALKINDIR’
Bu talanlardan bir tanesi olan Karacasöğüt yat limanına da değinen Şaman, “40 bin metrekarelik bir deniz kullanmak isteniyor. Karacasöğüt limanı yaklaşık 100 bin metrekare. Yani vakıf görünümlü bir işletme ‘Bu liman size çok. Ben burayı yat sahiplerinin kullanımına sokacağım’ diyor. Hangi hakla. Kanunlar çok açık. ‘Kıyılar halkındır, işgal edilemez’. Bu cesareti bulmaları her şeyden önce üzücü. Doğanın bugüne özgü bir şey olduğunu düşünmüyoruz. Doğa bir mirastır ve gelecek kuşaklara bırakmamız gerekir” diye belirtti.
İŞLETMELER CESARETLENDİ
Son yıllarda işletmeler tarafından kıyı işgalinin arttığına dikkati çeken Şaman, kıyılara tel çeken, şezlongları denize kadar indiren işletmeler olduğunu söyledi. Bu işletmeleri denetlemesi gereken kamu kurumlarının da buna göz yumduğunu aktaran Şaman, bu göz yummayla birlikte işgalin boyutunun da arttığını ifade etti. Pandemiyle birlikte insanların evlere kapanmasının işletmeleri cesaretlendirdiğini kaydeden Şaman, “Bu yıl burada karşılaşmadığımız işgallerle karşılaşıyoruz. İçmeler’de Turizm Bakanlığı güya ücretsiz halk plajı yapmış. Ama giriyorsunuz içeride her şey paralı. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Geçen yıla kadar insanlar kendi havlusunu atıyor, evden yemeğini getirip oturabiliyordu. Ücretsiz halk plajı budur. Ama unutmasınlar ki biz artık alandayız ve bunun mücadelesini vereceğiz. Çünkü kıyaları sadece parası olanların değil herkesin kullanmaya hakkı var” ifadelerini kullandı.
DÜNYA YOK OLUYOR
Medeniyetin ölçüsü olarak doğaya egemen olmanın empoze edildiğini dile getiren Şaman, bu anlayışın sonucunda doğanın kendini onaramaz olduğunu kaydetti. Doğanın kendisini yenileme gücünün engellendiğini aktaran Şaman, “Kıyılarda da dolgu yapılıyor. İşletmeler şu kumdan memnun olmuyor, mermer tozu getirip döküyor. Bu hakikaten bir akıl tutulması. 3 yıl sonra kalmayacak bu kumu turist çekmek için döküyorlar. Sonucunda kumsallar yok ediliyor. Dünyanın bu anlayışla kendisini devam ettirecek gücü kalmadı. Hem besin kaynakları hem de havanın kullanımıyla ilgili sorunlar insan türünün devamı için sıkıntı yaratıyor” dedi.
‘GÜCÜMÜZÜN FARKINA VARALIM’
İnsanlığın büyük bir kararın eşiğinde olduğunu vurgulayan Şaman, şunları söyledi: “Daha adil, yaşanabilir bir hayat mı kuracağız? Yoksa sınırlı kaynaklara dar bir grubun eline geçirecek daha totaliter bir döneme mi gideceğiz. Görünüm ilkinden yana. Böyle olmaması için önce kendimizi tanıyıp, gücümüzü bilmemiz gerekiyor. Karşımızdaki gücünde bizden büyük olmadığını fark etmeliyiz. Bunun yolu ne olursa olsun örgütlü olmaktan geçiyor. Kendimiz gibi olanları bulmak ve doğruyu aramak zorundayız. Azla da yaşanabilir. Azla yaşamayı öğrenip tüketimi azalmalıyız.”
MA / Tolga Güney