ORDU - Karadeniz’de doğa yıkımının HES’lerle başlayıp, taş ocağı ve madenlerle devam ettiğine dikkati çeken ORÇEV Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül, bölgede son yıllarda karasal iklim özelliklerinin hakim olduğunu söyledi.
Çölleşme tehdidinin yol açtığı sorunlar ve buna karşı yürütülen mücadeleye yönelik Birleşmiş Milletler (BM) kararıyla 1994'ten itibaren 17 Haziran tarihi "Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü" olarak ilan edildi. Bu tarihten sonra çölleşmeye karşı birçok önlem alınması gündeme gelse de küresel ısınma hızla arttı. NASA’nın yayınladığı son fotoğraflara göre yeraltı sularında ciddi derecede azalma görülen Türkiye, önümüzdeki yıllarda çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya.
Bu durumdan ülkenin en yeşil coğrafyasına sahip Karadeniz Bölgesi de nasibini almış durumda. Özellikle tarım ve orman alanlarına kurulan taş ocağı ve madenler bölgenin iklimini değiştirirken, Hidroelektrik Santraller (HES) ise dereleri kurutma noktasına getirdi.
Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül, yaşanan doğa tahribatı üzerinden Karadeniz’deki kuraklık ve çölleşme tehlikesini değerlendirdi.
KURAKLIK 15 YILDIR FARK EDİLİYOR
Ülkeyi bekleyen kuraklık ve çölleşme tehlikesinin Karadeniz için de geçerli olduğunu dile getiren Gönül, bunun son 15 yıldır çok net bir şekilde hissedildiğini söyledi. 4-5 yıl önce fındık bahçelerinde ürünlerin kuraklıktan kaynaklı ziyan olduğunu hatırlatan Gönül, “O dönem ziraat mühendisleri ‘fındık bahçelerinize sulama yapın’ demişti. Geçmiş yıllara baktığımızda bu olmuyordu. Zaten mevsimsel yağışlar düşüyordu. Şimdi ise küresel ısınmadan dolayı yağmurlar ya yağmıyor ya da aniden başlıyor. Şimdi de kuraklık başladı, onun için fındık bahçelerinin diplerindeki otları kesemedik. Çünkü çok kuraklık olduğu zaman o otları da kesersek fındıkları etkileyecek” dedi.
HES VE BARAJLAR SU SEVİYESİNİ AZALTTI
Bölgedeki birçok ırmağın ya kuruduğunu ya da kirlendiğini aktaran Gönül, “Özellikle Orta Karadeniz’de ırmak sayıları fazla ama derelerin denize ulaşma oranı kalktı. Çünkü üzerine kurulan baraj ve HES’lerden dolayı su seviyesi azaldı. Bu da bölgenin iklimini karasal iklime döndürmeye başladı” diye konuştu.
Gündüz sıcaklık normal iken, akşamları çok soğuk olduğunu dile getiren Gönül, geçmişte bölgede kurulan sobalar mayıs ayı başında kaldırılırken, şimdi ise daha yeni kalkmaya başladığını kaydetti. Gönül, bunun mevsim değişikliğinin göstergesi olduğunu belirterek, “Geçen yıl şubat ayında ben burada taflan yedim. Çünkü mevsim normal gitmiyor. Yaz mevsimi normalleri erken geldiği için bazı meyveler erken açıyor” dedi.
BAŞKALARI ÖNLEM ALIRKEN...
Atmosferin fazla ısındığı, karbon seviyesinin yükseldiğinin yıllardır bilinen bir gerçek olduğunu dile getiren Gönül, bunun için bazı ülkelerin önlemler almaya başladığını vurguladı. Türkiye’nin ise tam tersine termik santral sayısını arttırdığına dikkati çeken Gönül, şunları söyledi: “Özellikle Orta Karadeniz, ülkede yağışı en fazla alan bölgedir. Türkiye ortalamasından burayı çıkarırsak, Türkiye zaten kurak bir ülke. Burası söylendiği gibi su zengini bir ülke değil. Fakat bölgeye uzun zamandır yağmur yağmıyor. Buna rağmen ülkede ekolojik katliam katlanarak artıyor. Yeni maden sahaları ilan ediliyor, HES’ler kuruluyor.”
SERMAYE MEMLEKETİ SOYUYOR
Dereleri kurutmanın, tarım alanlarını yok etmenin anlamsız olduğunu ifade eden Gönül, “Örneğin; Samsun Çarşamba’da tarım arazisi sanayi bölgesi ilan ediliyor. Bu durum sadece mantıksızlık ile tanımlanamaz. Açgözlü, ne köylü ne şehirli olabilmiş kasabalı bir sermaye sınıfı var. Bu kasabalı, cahil güruh memleketi soyuyor. Bu böyle gittiği sürece elimizde hiçbir şey kalmayacak. Bilim insanları Karadeniz ikliminin değişikliğe uğrayacağını ve bugün ki Akdeniz gibi olacağını öngörüyor. Akdeniz ise hiç yaşanmaz bir hale gelecek. Çünkü 50-60 derecelik sıcaklıkta insanların yaşaması mümkün değil. Bu da aynı zamanda tarım alanlarının yok olmasına ve göçlere neden olacak” diye belirtti.
TOZLANMAYA DİKKAT
Karadeniz’deki kıyımın HES’ler ile başlayıp, taş ocakları ve madenler ile devam ettiğine söyleyen Gönül, sadece Ordu’da bir ay içerisinde 4 taş ocağına karşı dava açtıklarını paylaştı. Taş ocaklarından dolayı bölgede çok fazla tozlanma olduğunu kaydeden Gönül, şunları ekledi: “Fındık bu tozdan kaynaklı nasıl polenleşecek, üreyecek? Aynı şekilde Fatsa’daki maden sahası artık bir çöl. Çölün bile içerisinde bir yaşam var. Fakat orada o yok ve olması da mümkün değil. Taş ocakları yer altı sularını kaybediyor. Bölgedeki toprak seviyesinin çok düşük olmasından kaynaklı yeraltı suları yok oluyor. Bu çölleşmeni, kuraklığın sebeplerinden bir tanesi”
‘HALK HESAP SORABİLMELİ’
Çölleşmenin önüne geçebilmek için siyasi partilerin bir programı olması gerektiğinin altını çizen Gönül, bu politikaların Anayasaya geçmesi ve denetlenmesi gerektiğini vurguladı. Bunlarla birlikte tarımda vahşi sulama yöntemine başvurulmaması gerektiğini belirten Gönül, “Bunun önünü alan yok. Yine insanlar isteği gibi gübre atıyor. Kimyasal tarım ilaçları mahkeme kararı ile yasak ama ziraat ürünü satan bir yere gittiğimizde serbestçe alabiliyoruz. Yani bir denetleyen olmalı ki biz bunun önüne geçebilelim. İstediğiniz kadar iyi yasa yapın ama bunu denetleyen olmadığı sürece bu sadece göstermeliktir. Her şeyden önce yurttaşın kendisi denetleme hakkına sahip olmalı. Yani devletin kurumunu denetleyebilmeli, hesap sormalı, onlarda vermeli” diye konuştu.
MA / Tolga Güney