‘Gizli protokolle’ yönetiliyor, dünyada benzeri yok

img
ADANA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 24 yıldır ağır tecrit altında tutulduğu İmralı Cezaevi’nin, “gizli protokolle” yönetilmesi, görüş ve iletişim yasağını nedeniyle dünyada bir benzeri bulunmuyor. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan, dünyada eşi ve benzeri olmayan İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde 24 yıldır ağırlaştırılmış tecrit koşulları altında tutuluyor. NATO öncülüğünde 1998 yılında Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması için uluslararası komplonun ilk adımı atıldı. Suriye rejimine yapılan baskılar sonucu Öcalan 9 Ekim 1998’de bulunduğu Suriye’den ayrıldı. Yunanistan, Rusya ve İtalya başta olmak üzere birçok ülkenin kapılarını kapatması üzerine Öcalan, 15 Şubat 1999’da bulunduğu Yunanistan’ın Kenya’daki büyükelçiliğinden zorla kaçırılarak Türkiye’ye teslim edildi. Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesiyle o döneme kadar yarı açık cezaevi olarak adli hükümlülerin kaldığı İmralı Cezaevi gündeme geldi. Öcalan’ın konulduğu cezaevinin ismi de İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi olarak değiştirildi. 
 
TARİHTE İMRALI ADASI
 
Marmara Denizi’nde, Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı olan İmralı Adası, Bozburun'un 1.28 mil açığında, Mudanya'ya 22 mil uzaklıkta, kuzey-güney doğrultusunda çekiç biçiminde uzanıyor. Kuzey bölümü denize dik kayalıklarla inerken, güney bölümü ise daha az engebeli. Ormanla kaplı olan İmralı Adası, tarihte keşfedilmesinden sonra coğrafyacı ve tarihçiler tarafından "Besbicus" adıyla anıldı. Adaya il toplu yerleşme tarihçi Theophanes'in öncülüğünde 7’nci yüzyılda gerçekleşirken, bu tarihten sonra adanın adı "Kalolimnos" (Limanköy) olarak metinlerde yer almaya başladı. Dönemin bazı kaynaklarında "Galios/Galyos" olarak da anılırken,  Roma ve Bizans dönemlerinde İmralı'da manastır ve kilise gibi yapıtlar inşa edildi. 1308 yılından sonra Osmanlıların himayesine geçen ada, Birinci Dünya Savaşı’yla tamamen boşaltıldı, adadan savaş sırasında çıkarılan Rumlar, 1923 yılında Girit Türkleriyle mübadeleye tutularak Yunanistan'a gönderildi. 1934 yılına kadar boş kalan adada, I935'te bir yarı açık cezaevi kuruldu. Harabe halindeki bir kilisenin duvarları tamamlanarak koğuşa çevrilmesiyle 11 Ağustos 1935'te faaliyete geçen İmralı Cezaevi'nin ilk tutukluları, İstanbul ve Bursa cezaevlerinde yatan adli suçlardan ceza alan 50 hükümlü oldu.
 
ADANIN İSMİ 24 YILDIR GÜNDEMDE
 
İmralı Adası’nın ismi Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesiyle gündem oldu ve 1999’dan bu yana 24 yıldır gündemdeki yerini koruyor. Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmeden önce İmralı Adası’ndaki tüm hükümlüler ile personeller tahliye edildi. 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilen Öcalan’ın götürüldüğü İmralı Adası, özel güvenlik bölgesi ilan edildi. Özel olarak seçilen cezaevi müdürü, müdür yardımcıları, gardiyanlar ile bine yakın özel askeri birlik bulunan İmralı Adası’na, sivil gemilerin adaya 3 milden fazla yaklaşması ile ada üzerinden sivil helikopterin geçişi de yasak. 
 
ULUSLARAARASI GÜÇLER HEMFİKİR
 
Resmi olarak Adalet Bakanlığı’na bağlı olması gereken İmralı Cezaevi’nde, “gizli bir protokolle” yönetim biçimi ve kapsamı belirlendiği için 24 yıldır Türkiye yasaları ve uluslararası hukuk işlemiyor. Cezaevinin eski sistemde Başbakanlığa, yeni sistemde ise Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olduğu belirtilirken, yasaların İmralı Adası’nda işlememesi konusunda da Öcalan’ın kaçırılması ve cezaevi sisteminin oluşmasında rol alan ABD gibi uluslararası güçler, Türkiye ile bugüne kadar hemfikir oldu. 
 
DÜNYADA BAŞKA ÖRNEĞİ YOK
 
İmralı Cezaevi, ABD’nin Guantanamo anlayışı esas alınarak yenilenirken, her ne kadar Guantanamo ile karşılaştırılsa da İmralı Cezaevi’ndeki koşullar daha ağır. Guantanamo’da aile, avukat ve ziyaretçi kabulü, telefon, mektup, faks, telgraf gibi iletişim olanakları yasaklanmazken, İmralı Cezaevi sisteminde ise bu hakların hiçbiri tanınmıyor. Bazı yönleriyle benzerlikler olsa da İmralı Cezaevi’nin dünyada başka bir örneği bulunmuyor.  
  
‘CEZAEVİ ABD’YE BAĞLI’
 
Daha önce yapılan bazı görüşmelerde PKK Lideri Abdullah Öcalan, İmralı Cezaevi’ne dair birçok değerlendirme yaptı. Öcalan; “üç ayaklı” bir sistemle yönetildiğini, bir ayağı ABD, bir ayağının Avrupa, bir ayağının da Türkiye olduğunu belirtti. Öcalan, İmralı’ya ilişkin tespitleri şöyle: “İmralı Cezaevi, Türkiye’deki cezaevleri sisteminden çok farklıdır. Diğer cezaevlerinin statüsü burada uygulanmıyor. Buranın statüsü ve yapısı gizli bir anlaşmayla olmuştur. ABD buna benzer gizli anlaşmalarla birçok yerde böyle birçok cezaevi kurmuştur. İmralı Cezaevi de ABD tarafından gizli anlaşmayla kurulan özel cezaevlerinden biridir. Bunu yaparken AB’nin de fikri ve onayı alınmış ve buranın yapısı ve koşullarının da ne olması gerektiğini belirlemişler. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ne (CPT) sıradan yaklaşmamak gerekir, arada bir gelip giden bir heyet olarak görmemek gerekir, burada olup bitenlerden haberleri vardır. Avrupa Komitesi’ne bağlı bir oluşumdur, dolayısıyla bir bütün olarak Avrupa Konseyi’nin de bilgisi var. Burayı Başbakanlığa bağlı kriz merkezi yönetiyor diyorlar ama değil, burası direkt ABD’ye bağlı. Başından beri cezaevi yönetmeliğinin bile uygulanmamasına anlam verememiştim. Ama ortaya çıktı ki İmralı Cezaevi ilk Guantanamo tarzı cezaevidir. Burada bana yapılan uygulamalardan dersler çıkarılıyor. Bir insanın bastırılmaya ne kadar dayanabileceğini ölçüyorlar.”
 
‘KİMSE 6 GÜN BİLE DAYANAMAZ’
 
Öcalan, Dünyada örneği bulunmayan İmralı Sistemi’ne dair, “Bu koşullara kimse 6 gün bile dayanamaz. Atılmışız buraya. Dünyanın en ağır tutsağıyım, bunların içinde Batı da var. Beni kapitalist dünya sistemi tutsak etmiştir, devlet de beni bir koz, bir rehine olarak elinde tutuyor. Burada siyasi bir rehineyim. Konumum böyle bilinmelidir. Bunu şöyle bir benzetmeyle de açıklayabilirim: Solunum cihazına bağlı birisi gibiyim, istedikleri zaman fişi çekebilirler. Tecrit durumunun ağırlaştırılması zaten idam anlamına gelmektedir. Dünyada bu koşullarda başka kimse yok, bir tek ölmediğim kaldı” diyerek cezaevinin vahametine dikkat çekti. Öcalan, “tabut” içinde tutulduğunu belirterek, cezaevi sisteminin idam olduğunu, sadece yöntemin farklı olduğunu söyledi. 
 
ADA HAPİSHANELERİ…
 
Avrupa'da ise ada hapishaneleri geçmişte en çok İngiliz ve Ruslar tarafından kullanıldı. Adalardan kaçışın zor olması nedeniyle Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında bazı adalar hapishane olarak kullanıldı. Tarihte ada hapishanelerinin başında çeşitli dönemlerde kullanılan Hazar Denizi'ndeki Nargin, Sardunya Adası yakınlarında bulunan Asinara, Akdeniz'de Malta, Ohotsk Denizi'nde Sahalin, Kuzey Buz Denizi'ndeki Solevest ve Çin yakınlarındaki Malaya Adası geliyor.
 
ROBBEN ADASI
 
Dünyada siyasi tutukluların tutulduğu bir diğer ada da Güney Afrika’daki Robben Adası oldu. Afrika Ulusal Konseyi’nin (ANC) Lideri Nelson Mandela da Robben Adası'nda 18 yıl (1964-1982) boyunca kurulan hapishanede diğer siyasi tutuklularla birlikte kaldı. Mandela ve arkadaşları, Robben Adası’nda taş ocaklarında çalıştırılırken, tutukluların sahip olduğu haklardan kısmi olarak faydalandı. Robben Adası, 1999 yılında UNESCO tarafından dünya mirası olarak kabul edilip, müzeye çevrildi.
 
GUANTANAMO KAMPI
 
Guantanamo Kampı ismini, 2002 yılından itibaren askeri hapishane olarak kullanılmakta olan Küba'daki Guantanamo Körfezi askeri üssünün bir bölümünden alıyor. Başta Afganistan olmak üzere çeşitli ülkelerde ele geçirilen El-Kaide ve Taliban ile ilgisi olduğundan şüphelenen kişilerin tutulduğu Guantanamo’da sık sık işkence ve kötü muamelelerin gündeme gelmesiyle insan hakları örgütleri tarafından birçok kez protesto edildi. Guantanamo'da tutulanlar, ne savaş suçlusu ne de adi suçlu olarak tanımlanmazken, bu tutukluların ABD yasal sistemine başvuramadıkları gibi ABD yasal sisteminden herhangi bir gözden geçirme de talep etme haklarına sahip değildi. Guanatanamo’daki yasa dışı uygulamalara dair Avrupa Parlamentosu, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ve BM’nin hazırladıkları raporlarda, durumu bir "insan hakları skandalı" olarak tanımladı. ABD Savunma Bakanlığı verilerine göre, şimdiye kadar Guantanamo’da Afganistan, Irak ve diğer bölge ülkelerinde yakalanarak getirilen 797 şüpheli tutuldu. Şimdilik 35 şüphelinin tutulduğu belirtilen Guantanamo’nun kapatılması için Ocak ayı başında uluslararası faaliyet gösteren 150’den fazla sivil toplum örgütü, ABD Başkanı Joe Biden’a mektup göndererek, Guantanamo hapishanesinin kapatılmasını istedi. 
 
NARGİN HAPİSHANESİ
 
Hazar Denizi'nde bulunan Nargin Adası, Ruslar tarafından ağır suçluların konulduğu bir ada hapishanesi olarak kullanıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında 1915 yılında ada Prens Oldenburg'un talimatıyla esir kampına dönüştürüldü. 900 dekar alana sahip, ancak su kaynağı ile bitki örtüsü bulunmayan ada, yılanlarıyla ünlü olması nedeniyle tarihte Yılan veya Cehennem Adası olarak da anıldı. 
 
ASİNARA ADASI
 
İtalya, 33 kilometrekare alana sahip Asinara Adası’ndan, tarih içinde sürgün ve karantina yeri olarak yararlandı. Su kaynağı bulunmayan Asinara Adası'nda kalan birçok esirin bakımsızlıktan öldüğü belirtildi. 
 
SOLEVEST ADALARI
 
Kuzey Buz Denizi'nde bulunan Solevest Adaları, 1930'lu yıllarda Ruslar tarafından hapishane olarak kullanıldı. Rejim muhalifleri burada gözaltında tutuldu.  
 
Rusya Ohotsk Denizi'nde bulunan Sahalin Adası'nı, Malaya Adası'nı da İngilizler hapishane olarak kullandı.
 
ALCATRAZ ADASI
 
ABD'nin California eyaletinde San Francisco Körfezi'nde kayalık bir ada olan Alcatraz hapishanesi ise, 1868 yılından itibaren askeri cezaevi olarak kullanıldı. ABD'nin en ünlü hapishanelerinden biri olma özelliğini taşıyan ada, 1934 yılında ise Adalet Bakanlığı tarafından cezaevi olarak kullanıma açıldı.  1934 Haziran'ında çeşitli cezaevlerinden seçili 196 tutuklu ve hükümlü ada hapishanesine taşındı. Burada 1963 yılına kadar seçili birçok adli hükümlü tutuldu. 
 
MA / Hamdullah Yağız Kesen
 
Yarın: Komploya karşı ateş oldular!