Hamle üstünlüğünü yakalayan ABD heyeti Türkiye’den ne istiyor?

img
HABER MERKEZİ - Kapitalist Modernite’deki tıkanmayı ve egemen ülkelerin yeni arayışlarını irdeleyen yazar Abdülmelik Ş. Bekir, Türkiye’nin ise eninde sonunda iki tarafı idare etme politikasına son vermek zorunda kalacağına işaret etti. 
 
Dünyadaki gelişmeler ve egemenlerin hesaplarını gündemine alan Gazete Karınca yazarı Abdülmelik Ş. Bekir, Rusya’nın Ukrayna’da uğradığı hezimet, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı ziyaret ve Türkiye’nin dünyada yaşanan gelişmeler karşısında içine girdiği çıkmaza işaret etti. 
 
Abdülmelik Ş. Bekir’in “Hamle üstünlüğünü yakalayan ABD heyeti Türkiye’den ne istiyor?” başlıklı yazısı şöyle: 
 
“Rusya kısa sürede kontrol altına alma hesaplarıyla girdiği Ukrayna’da tam bir hezimetle karşı karşıya. Batı’nın lojistik, teknik ve mali desteğini alan Ukrayna başlattığı karşı saldırıyı bir süredir istikrarlı bir şekilde sürdürüyor. Rusya birçok cephede püskürtülürken son olarak Kırım’a giriş kapısı sayılan Herson şehrinden çekilmek zorunda kaldı. İşin ilginç yanı bir süre önce buraları Rus toprağı olarak ilhak etmişti. Herson’dan çekilmeyle toprağını Ukrayna’ya bırakmış oldu. Yanılgılara dayalı strateji, yanlış taktikler ve hormonal özgüvene dayalı abartılı hesaplar Putin’i “Rusya toprağını” kaybeden lider olarak tarihe geçirdi.
 
SAVAŞ VE SONUÇLARI
 
Ukrayna’da yaşanan hezimet Putin’in peşini kolayca bırakmaz. Hem iç huzursuzluğa hem de dış baskıya neden olacaktır. İçerde Ukrayna savaşına kamuoyu desteği giderek eriyor. Putin hiç gerek yokken Rus toplumunu yenilgi psikolojisine soktu. Hem de Ukrayna karşısında. İtiraz sesleri daha gür duyuluyor. Nitekim siyaset ve güvenlik bürokrasisinde küçük de olsa bir kliğin sesi olan Aleksander Dugin, ‘Sürüyü korumayan köpeği öldürürler’ sözüyle Putin’e karşı rahatsızlığın düzeyini ifade etti. Dugin, Rus saldırgan dış politikasının fanatik düzeyinde en büyük destekçisiydi.
 
NATO’NUN BÜYÜMESİ UKRAYNA’DA SONUÇ VERDİ
 
ABD eski Başkanı Trump’ı dünyanın çatışmalı bölgelerinden çekilme politikası, müttefikleri AB ve askeri izdüşümü olan NATO ile girdiği kavga Putin’in Kırım başta olmak üzere dünyanın farklı alanlarına müdahalesini kolaylaştırmıştır. Biden’ın gelmesiyle bu parametreler altüst oldu. NATO, geçen Haziran’da gerçekleştirdiği Madrid zirvesiyle yeni stratejik güvenlik belgesini yayınlamıştı. Belgede Rusya ve Çin düşman güçler olarak tanımlanmış ve karşı strateji geliştirilmişti. Biden yönetiminin öncülüğünü yaptığı NATO’nun büyümesi ve işlevsel hale gelmesi Ukrayna’da sonuç verdi. Rusya ile savaşmadan ciddi bir yenilgi yaşattı. ABD-Rusya arasında arka kanallar çalışsa da Putin’i kurtaracak bir sonucun çıkma ihtimali düşük.
 
Bu bağlamda Putin’in bir gözü 8 Kasım tarihinde gerçekleşen ABD ara seçimlerindeydi. Zira ABD’nin Ukrayna’ya yardımı eski Başkan Trump ve Cumhuriyetçi Parti’nin önemli seçim gündemlerinden biriydi. Ukrayna’ya yardımların kesilmesi ve Rusya ile uzlaşıyı vaat ediyorlardı. Beklenti Cumhuriyetçilerin ülkenin Başkanlıktan sonra en önemli iki kurumu olan Senato ve Temsilciler Meclisi’ni alacağına kesin gözüyle bakılıyordu. Bu durumda Biden yönetimi iş yürütemeyecek duruma gelecekti. Ancak beklentilerin aksine Biden önemli bir başarı kazandı. Senato’da daha da güçlenerek çoğunluğu sağladı.
 
BİDEN’İN SEÇİM SONUÇLARI
 
Temsilciler Meclisi’ni küçük bir marjla kaybetme olasılığı yüksek olsa da valilik seçimlerinde aldığı eyalet sayısını arttırdı. Biden yönetimi birçok dezavantaja rağmen seçimlerden gücünü koruyarak hatta bazı yönleriyle güçlenerek çıktı. Batı cephesinden Putin’i rahatlatacak bir gelişme olmadı. Bu da Rusya’ya yönelik politikalarda herhangi bir değişikliğin olmayacağı anlamına geliyor. Biden’in politikaları ve seçimde aldığı sonuçlar ile Rusya’nın Ukrayna yenilgisi sadece bundan sonraki Batı bloğu-Rusya ilişkilerini etkilemeyecektir. Bu iki güçle müttefiklik ya da ortaklık yapan yerel güçlere yansımaları da oluyor. Önümüzdeki dönemde bu yansımalar daha somut görülecektir.
 
Putin’in Ukrayna’ya dönük saldırısını fırsata çevirmek isteyen İran ve Türkiye bu ülkelerin başında geliyor. Eş güdümlü olarak Türkiye, Federal Kürdistan Bölgesi’ne ilhak operasyonları başlatırken, Şengal, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük de aynı amaçla operasyon hazırlığına girdi. İran ise aynı saiklerle Irak’ı tamamıyla denetimine alma hesaplarını yaptı. Kuşkusuz bunlar evde yapılan hesaplardı. Putin’in Ukrayna’ya karşı, ‘istediğim yeri ilhak ederim’ keyfe keder politikası Batı bloğunun karşı duruşuyla akamete uğrayınca örnek alanlarının da akıbeti farklı olmadı. AKP-MHP iktidarının farklı isimlerle Kürt coğrafyasını aynı Putin gibi birkaç ayda ilhak etme girişimleri sonuçsuz kaldı. Şengal ve Rojava işgalini gündemine alarak tıkanıklığı aşmaya çalışsa da başarılı olamadı.
 
TÜRKİYE SURİYE REJİMİ UZLAŞMASI
 
Stratejisini Kürt halkının varoluşsal haklarının inkarı üzerine kurduğundan kazanımlarını ortadan kaldırmak için düne kadar düşman gördüğü Rusya’nın hakemliğinde Esad rejimiyle anlaşma yoluna gitti. Türkiye, kontrolündeki radikal cihatçıları reorganize ederek, El Kaide tandanslı Heyet Tahrir eş Şam’ı Kürtlerle temas hatlarına taşıdı. Böylece bir taşla üç kuş vurmayı umut etti. Bir yandan koruma sözü verdiği ÖSO artıklarını HTŞ’ye temizletecek, HTŞ ise Kürtlerle savaşarak hem zayıflayacak hem de zayıflatacak. En nihayetinde Esad rejimi Rusya ve İran desteğiyle HTŞ ve Kürt güçlerini ortadan kaldırarak kontrolü dışındaki alanları denetimine alacaktı.
 
PUTİN İLE İKİLİ GÖRÜŞME
 
İnce düşünülmüş, sık dokunulmuş ajanda Erdoğan’ın Eylül ayında Putin ile bir araya geldiği ikili görüşmede tasarlandı. Hayata geçseydi Rusya açısından hem Ukrayna savaşı nedeniyle nefes borusu haline gelen Türkiye’yi istediği rotada tutacak hem de maliyeti giderek artan Suriye dosyasını önemli oranda kapatma yoluna gidecekti. Türkiye için ise istediği gibi Kürtlerin Suriye’de temel haklarından mahrum bırakılmasında önemli bir aşama olacaktı. Aynı anlama gelmek üzere AKP-MHP iktidarı seçime giderken Rusya’dan gerekli ekonomik ve siyasi desteği arkasına alacaktı. Putin-Erdoğan görüşmesinin hemen ardından iki ülke arasında belli bir düzeyde ödemeleri ulusal paralarıyla yapacak, bankalar arası ortak işlem kanalı açılacak ve Rus oligarkları kayıt dışı dolarlarını Türkiye’ye taşıyacaktı.
 
Ajandanın ilk adımı olarak Türk resmi bankaları Rusya’nın MİR ödeme sistemine dahil oldu. Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta değindiği kara paraların ülkeye girişi hızlandı. Erdoğan ve AKP’nin oy artışı senaryo ve algı operasyonları bu sürece eşlik etti. Suriye meselesinde ise Efrin ve çevre ilçelerin HTŞ’ye teslimi yaşandı. Ancak ajanda beklemediği bir reaksiyonla karşılaştı. Zira Batı bloğunun da benzer şekilde ve benzer hesaplara dayanan ajandası var. Putin’in Ukrayna ilhak planı Batı dünyasını ciddi sarstı. Dünyanın kronik savaş bölgelerinden çekilmenin savaşı içine taşıdığı savı askeri ve siyasi bürokraside güçlendi. Bu korku milliyetçi tezlerle Batı toplumuna taşınarak Rusya ve Çin’e karşı askeri politikalarına yönelik rızaya tahvil edildi.
 
ABD ZİYARETİ
 
ABD seçimleri Batı kamuoyunun Putin’in hormonal olarak yarattığı korku ve kaygıyı ekonomiye tercih ettiğinin işareti. ABD’nin konsolide ettiği Batı bloğu sonuç aldığı için kısa vadede Rusya ve İran, uzun vade de Çin’e dönük baskılama politikalarını sürdürecektir. Denkleme bilerek ve isteyerek dahil olan Türkiye ve İran’da iki tarafın kapışmasından etkilenmeye devam edecek. Rusya, Türkiye’yi yanında tutmayı çabalarken, Batı aksı tersinde ısrarlı olacaktır. İki gücün de ekonomik ve siyasi kriz yaşayan Türkiye’ye karşı kullanabileceği önemli kartları mevcut. ABD’nin ilk kartı ekonomik alandan geldi. ABD Hazine Bakanlığı bünyesindeki Terörle Mücadele ve Finansal Suçlar’dan Sorumlu Bakan Yardımcısı Elizabeth Rosenberg Ekim ayında Ankara’ya sessiz sedasız bir ziyarette bulundu.
 
KARA LİSTE UYARISI
 
Rosenberg’in ajandasında AKP-MHP iktidarına hem gözdağı mahiyetinde sopa hem de havuç vardı. İşin sopa yanı Rusya’ya yönelik ambargoyu aşındıran adımlara karşı “Türkiye’nin kara listeye alınması” uyarısıydı. Türkiye zaden kara para ve terörizm finansmanıyla mücadele performansındaki yetersizlik ve gönülsüzlükten dolayı “gri listede”. Roseneberg, Ankara’ya Rus oligarklara korunaklı bir liman olmaya devam etmesi halinde “kara liste” uyarısı yaptı.
 
Yine Batı’nın Rusya’ya yönelik ambargosunun delinmesi anlamına gelen ‘MIR’ ödeme sisteminden çıkılması ve ambargoyu delme anlamına gelen uygulamalardan uzak durmasını istedi. Rosenberg daha Ankara’da iken Erdoğan gezisi üzerine MIR sistemine dahil olan 5 kamu bankası alelacele sistemden çıktı.
 
ROJAVA ZİYARETİ
 
Bir hafta öce de ABD’li bir heyet yine Ankara’daydı. Biden iktidara geldiğinden beri bu genişlikte bir heyetin Türkiye’yi ziyaret etmesi bir ilkti. Türk Milli Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada Türkiye-ABD Üst Düzey Savunma Grubu’nun Türkiye’yi ziyaret ettiği açıklaması dışında heyetin görüştüğü kişi ve korumlar ile içeriğine ilişkin herhangi bir haber ya da bilgi Türk basınına yansımadı. Ankara temaslarının ardından Kürdistan Federal Bölgesi, Kuzey ve Doğu Suriye’ye geçti. Heyette ABD’nin siyasi ve askeri bürokrasisinin temsilcileri yer aldı. Hem Ankara hem de Kürtler nezdinde güncel konularda uyarılarda bulunurken, uzun vadeli gündemlere ilişkin ise nabız yokladı. Birincisi, Suriye’deki gelişmeler. İkincisi, Rusya ile ambargoyu aşındıran adımlar. Üçüncüsü ise, İran’a yönelik politikalar. Suriye yönü Türkiye’nin Rusya ile anlaşması ekseninde HTŞ’ye Efrin ve çevre ilçeleri teslim etmesiydi. Bu konuda ABD’nin basına da yansıyan itirazlarının Ankara’ya iletilmesi işin doğası gereğidir.
 
Rusya ile ilgili yönü ise Rosenberg’in uyarıları yinelendi. Önemli gündem ise İran’a yönelik olandı. Birçok ayağı olan grift bir denklem. İran, Rusya’nın hem dayandığı hem de dayanak olduğu bir ülke. Ukrayna savaşına sağladığı askeri ve lojistik destek Batı bloğunu oldukça rahatsız etti. Türkiye’nin yaptığı gibi Rusya’nın Ukrayna hamlesine paralel olarak Irak’ta siyasi ve askeri hakimiyetini sağlamak için hamleler yaptı. Bu hazırlıkları Irak’ta Sadr Hareketi ve diğer güçlerle karşı karşıya gelmesine ve ülkede parlamentonun işlevsiz hale gelmesi, sokakların karışmasına neden oldu. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma misali Irak’ta istediği olmadan içerde halk isyanı patlak verdi. İki ayı geride bırakan halk isyanı ivme kaybetmiyor ve rejimi ciddi anlamda zorluyor.
 
En önemli dayanağı Rusya’nın Ukrayna’da yaşadığı hezimet ve halk isyanının istikrar kazanması İngiltere’nin başını çektiği Batı bloğundaki müttefiklerinin iştahını kabarttı. Biden başta olmak üzere ABD’den, “İran halkının özgürleşmesine destek vereceğiz” açıklamaları ve ardından Avrupa ülkelerinden İran’a yeni yaptırımların gündeme getirilmesi bu iştahın yansıması. İşin arka planı ise Azerbaycan-Ermenistan savaşına kadar gidiyor. Uzun süredir İran’a karşı Azerbaycan’ın ordusunu eğiten ve donatan İsrail, Tahran nasıl Lübnan üzerinden kendisine komşu olmuşsa, İran’a Kuzey’den komşu olma politikası yürütüyor. Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın eline geçmesinin mimarı da İsrail’in bu politikasıdır.
 
KARA PARA AKLAMA
 
Asıl amaç ise Ermeni toprakları üzerinden Nahçivan’a kara bağlantısı sağlamaktı. Türkiye’nin cihatçıları savaştırmak için Azerbaycan’a götürmesi başta olmak üzere savaşa fiili olarak dahil olması ve Rusya’nın bir şekilde bu politikaya rıza göstermesi sağlanmıştı. Tehlikeyi sezen İran’ın sınıra asker yığması ve ısrarı koridorun oluşmasına mani oldu. İran etnik ve kültürel hakları olmayan 20 milyona yakın Azeri nüfusun olması her zaman için harekete geçmesi olası bir fay hattı anlamına geliyor. Halk isyanının ciddi boyutlara ulaşması İran’ı kuzeyden çevreleme politikalarını yeniden gündeme getirdi.
 
Özelde ABD genelde Batı bloğunun Türkiye’den istediği ise Arap ülkeleri ve İsrail’le İran, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’daki nüfuz arayışlarına karşı oluşturulmak istenen aksa dahil olması. Bu yeni bir talep değil. ABD heyetinin heybesindeki havuç ise Türkiye’nin buna dahil olması durumunda bölgede önünün açılacağı vaadidir. Ancak burada önemli bir engelde bulunmaktadır. Önemli bir demografik, siyasi ve askeri güç olan Kürtlerin denklemde yer alma düzeyi ve biçimidir. Türkiye, Kürt inkarından dolayı Kürtlerin içinde yer aldığı denklemlere karşı. Rusya’ya bu kadar yanaşmasının nedeni de Rusya’nın Kürt karşıtlığı üzerinden açtığı alan ve vaat ettikleridir. İsrail-Türkiye arasında son bir yılda ilişkilerin restore edilmesi de bu politikanın neticesi olarak karşımıza çıkıyor.
 
8 YIL SONRA GİDEN HEYET
 
Türkiye ise ne yardan ne serden vazgeçiyor. İki taraf arasındaki dengeye oynuyor ancak bu sefer de ederi buna yetmiyor. AKP-MHP iktidarının özendiği Putin’in kaderini yaşaması yüksek olasılık. Öyle bir çıkmaza girdiler ki Türkiye halklarına zarar vermeden ne ABD ile ne de Rusya ile yürüyebilirler. Yine ne Kürtlerle ne de Kürtsüz hareket edebiliyorlar. Sekiz yıldır aralıksız kaldırdığı HDP’ye heyet gönderiyor, binlerce arkadaşını en ufak insani, vicdani ve ahlaki kural gözetmeden zindana attığı Demirtaş’ı sözüm ona “insani” gerekçelerle aile ziyaretini götürüyor. Putin nasıl Ukrayna toprağını ilhak edip sonra elinde tutmayınca bırakarak kendini rezil ediyorsa Erdoğan’da sekiz yıldır saldırdığı parti ve eski genel başkanı karşısında aynı akıbeti yaşıyor. Ama bu sefer girdiği çıkmaz sokaktan kurnaz tüccar cevvalliğiyle kurtulması mümkün görünmüyor.
 
ABDULLAH ÖCALAN’IN ETKİSİ
 
Gelişmelerin Kürtlere yansıması da bir az farklı gelişiyor. Batı bloğu Federal Kürdistan Bölgesi’nde Peşmergeyi birleştirerek nizami bir düzene kavuşturmak için çaba harcıyor. Ancak Barzani ve Talabaniler ailesel ve aşiretsel çıkarları öncelediği için yıllardır oyalama taktiklerine başvuruyor. ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa bunun için düzenli bütçe ayırıyor. Sonuç vermemesi nedeniyle iki ay önce Bölge Başbakanı Mesrur Barzani’ye adeta ültimatom verildi. Birleşme ve kısmi demokratik gelişmeler olmazsa bütçenin kesileceği ve siyasi desteğe son verileceği iletildi. Rojava’da da Kürtler arasında bir ortaklaşmanın gerçekleştirilesine dair çabalar var. Bu yapılırken Kürt halkının kahir ekseriyetinin desteklediği PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın etkisi görünmez kılınmak isteniyor.
 
KRİZDEKİ KAPİTALİST MODERNİTE
 
Toparlayacak olursak kapitalist modernite sistemi ciddi bir tıkanma yaşıyor. Çok kutuplu, ilişki çelişki diyalektiğine göre işleme ihtimali olan bir uluslararası siyaset tartışılırken tekrar soğuk savaş dönemine benzer iki kutuplu bir gerçeklik zuhur etme yolunda. Batı bloğunun Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın çatışmalı alanlarından çekilmesinin Rusya tarafında doldurulmasından rahatsız olarak yeni bir strateji geliştirmek istiyor. Bu bağlamda Rusya’nın Ukrayna’da yaşadığı hazin yenilgiyi derinleştirmek, İran’ı baskılayarak Çin’in önüne bir set çekmek istiyor. Elbette Rusya’nın müttefikleriyle tasarladığı ajandanın ev hali nasıl çarşıya uymadıysa ABD ve müttefiklerinin de ajandasının zorlukları evde yapılmış haliyle çarşıya uymaması olasılığını içinde taşıyor. Türkiye ise eninde sonunda kendisine hızla dönen iki tarafı idare etme politikasına son vermek zorunda.”