Mervan Özdemir *
Irak, derin krizli ve uzun soluklu bir seçim maratonunun ardından yeni hükümetini Ekim ayının 13’ünde, yani gerçekleşen seçimlerden bir yıl sonra kurulabildi. Irak’ta siyaset arenasında yaşanan krizlere paralel olarak Irak ve Federe Kurdistan Bölgesi topraklarına yönelik saldırıların da arttığı gözlemleniyor. Kriz, hükümetin kurulmamasına bağlanıyordu. Şimdi yeni hükümet kuruldu. Bakalım saldırılar duracak mı?
10 Ekim 2021 tarihinde Irak’ta sandık başına giden bir halkın oy kullanması söz konusu değildi. O nedenle o günün hemen arifesinde ‘halk kararını verdi’ başlıklı haberlerin hiçbiri gerçeği yansıtmıyordu. Zira 10 Ekim 2021 tarihli Irak erken seçimlerine katılım oranları yüzde 30’larda kalmıştı. Ne Irak’ın farklı bölgelerinde yaşayan bileşenler ne de Federe Kurdistan Bölgesi’nde yaşayan Kürt halkı yıllardır kendilerini sömüren partilere oy vermemiş, ne haliniz varsa görün demişti.
Tuhaf ki halkın sandığa bile gitmediği ve partileri tanımadığı, her bir partinin ayrı ayrı yenilgi yaşadığı bu seçimden aynı partiler büyük zaferlerle çıktığını açıklıyordu. Herhangi bir parti çıkıp da başka bir partiye ‘neyin zaferini kutluyorsun’ diye sormadı. Goran Hareketi, bir istisna olarak istifasını duyuran tek parti oldu. E olsun o kadar: Seçimlerde tamı tamına sıfır tane parlamenter çıkarmıştı. O Goran ki YNK ve KDP iktidarını yerle yeksan edecek, halkın kaybedilen özgürlük düşlerini yeniden yeşertecekti. Hey gidi hey… Bê nezer olsun. Yani nazar değmesin bu devrimci kararlılığa. Öyle kararlıydılar ki doğuşunun ikinci seçiminde KDP ve YNK’nin bir uzantısı ve ortağı olmaktan kendilerini alamamışlardı.
KDP’yi sormayın. Bilen bilir, bilmeyen bir bilene sorsun. Yani, uzayda bir Kürt kazanımı görmeye dursun, hemen saldıracak. Fıtratında Kürt kazanımlarına, partilerine, renklerine ve kültürlerine saldırmak var. Fıtratı gereği YNK’nin hakkı olan Cumhurbaşkanlığı makamı için bir aday belirledi. Hoşyar Zebari’ydi adayları. Irak Dışişleri Bakanlığı yapmış, 2016 Maliye Bakanlığı görevindeyken yolsuzluk gerekçesiyle görevinden azledilmişti. Gram utanmadı, gururla da ‘adayımdır’ dedi.
Böyle başladı işte seçim sonrası yeni hükümetin kurulması krizi. 1 yıl boyunca devam etti. Şiiler kendi aralarında, Kürt partileri kendi aralarında çelişkiliydiler. Bir araya gelmesi gereken tarafların kendi ırkından ve inancından olanı tasfiye etmesi için türlü türlü ittifaklar, koalisyonlar kuruldu. En komiği ise KDP’nindi elbette. Seçimin galibi olan Sadr Hareketi ile DAİŞ’in önemli finansörlerinden olan Sünni Egemenlik Koalisyonuyla ‘Vatanı Kurtarma İttifakı’ kurdu. Vatan, Kürdistan vatanı değil, yanlış anlaşılmasın. Irak’tan söz ediliyor. Kürdistan’ı kurmuş, kurtarmış da sıra Irak’ı kurtarmaya gelmiş gibi bir ittifak… Yani ‘mala minê Diyarbekir’ ittifakı.
Ne kadar karmaşık değil mi? Çok daha karmaşık oysa. İşin içinden çıkmak çok zor. Direkt sonuca gelelim ve başlığımıza uygun bir şekilde bağlayalım yazımızı.
Sadr Hareketi, Meclis’in en büyük grubu olduğu için cumhurbaşkanının seçilmesiyle beraber hükümeti kurmakla görevlendirilecekti. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ise parlamentonun 3’te 2’sinin toplanamaması nedeniyle bir türlü gerçekleştirilemedi. Sadr, çareyi istifa etmekte buldu. Yerine geçen Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin ise hükümeti kurmasına izin vermeyecek düzeyde büyük protesto gösterileri yapıldı. Sadr, ‘ben kurmadıysam siz de kuramayacaksınız’ diyordu eylemleriyle. Devlet mekanizması işlevsizleştirildi. Temel talebi ise seçimlerin yenilenmesiydi.
Sadr’ın tüm itirazlarına rağmen hükümet kuruldu. KDP, Sadr’dan sonra elbette ki kurulan yeni bir ittifakın içinde yer aldı. “Devlet İdaresi Koalisyonu”, Sadr dışındaki tüm partileri kapsadı ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ile yeni hükümetin kurulması gerçekleşti.
Yeni hükümet Muhammed Şiya Sudani önderliğinde artık görevde. Sadr’ın protestolarını kesmiş olması yeni hükümetin geçici bir hükümet olduğunun ilk işareti olarak görülüyor. Sadr’ın temel şartı erken seçimlerin gerçekleşmesiydi zira.
Bir önceki dönemin Kazımi hükümeti, Irak’ın egemenlik haklarının tamamen ayaklar altına alındığı hükümet olarak tarihteki yerini çoktan aldı. KDP ve Türk devletiyle gerçekleştirilen ortaklığın sonucu olarak Şengal’de onlarca saldırı gerçekleşti ve sayısız sivil ve öz savunma gücü üyesi katledildi.
Türkiye KDP ve Kazımi hükümetlerinin desteğiyle artık Federe Kürdistan Bölgesi sınırlarının yüzlerce kilometre içerisine girmiş bulunuyor.
Halk ve saldırılardan rahatsız olan önemli bir Arap entelektüel camiası Sudi hükümetinden Türk devletinin saldırılarını durdurmasını bekliyor. Özellikle Türk devletinin bombardımanı sonrası Perex köyünde gerçekleşen katliamın ardından Arap yurttaşlar Irak’ın tüm kentlerinde günlerce süren protesto gösterileri düzenlemişti. Protesto gösterileri durmuş olsa da ilk fırsatta patlamaya hazır vaziyette toplumun sinesinde bekleyişini sürdürüyor.
Beklentiler bu yöndeyken Sudani hükümetinin açıklanan programında Şengal’de 9 Ekim Anlaşmasının hayata geçirilmesinden de söz ediliyor. KDP’nin destek verdiği bir hükümetten Türk devletinin saldırılarını durdurmasını beklemek doğrusu hayal gibi geliyor ve program da bu beklentilerin ancak bir hayal olduğunu gösteriyor. 9 Ekim Anlaşmasının hayata geçirilmeye çalışılması Êzidi halkı ile Kürt halkına yönelik doğrudan savaş açmaktır. Bunu deneyen Kazımi hükümeti Irak’taki hiçbir soruna çözüm geliştiremedi. Sudani hükümeti de ya kendini KDP ve Türk devletinin etkilerinden azade edecek ya da Kazımi hükümetinin yaşadığı akıbeti yaşamaktan kurtulamayacak. Sudani hükümeti de ardından virane bir ülke bırakacaktır.
Bir ihtimal daha var elbette: Arap halkı ve Kürt halkı saldırıları durdurabilecek yegâne güçtür. Hükümetler gelip geçicidir, asıl olan halk direnişleridir.
*Gazeteci