'Komplocuların maskesi düştü, Abdullah Öcalan toplumsallaştı'

İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik komploda yer alan güçlerin maskelerinin düştüğünü belirten avukat Cengiz Yürekli, "Sayın Öcalan toplumsallaştı ve paradigması dünyada karşılık buldu" dedi. 
 
Sovyetler Birliği'ne karşı 1949'da "savunma" amacıyla kurulan ancak soğuk savaş sonrası "saldırı" örgütüne dönüşen Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün (NATO) PKK Lideri Abdullah Öcalan'a dönük geliştirdiği komplo 24'üncü yılını geride bıraktı. Öcalan'ın 9 Ekim 1998'de Suriye'den çıkarılmasıyla başlayan ve 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilmesiyle devam ettirilen komplo sürecinde küresel güçlerin amaçladığı tasfiye gerçekleşmedi. 1999'dan bugüne İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tek kişilik hücrede tutulan Öcalan'ın fikirlerinin toplumla buluşmaması için ağırlaştırılmış bir tecrit uygulandı. 
 
"Beyaz işkence" ve "Sessiz ölüm" olarak nitelendirilen tecritle teslim alınmak istedi. Ancak tüm bu girişimler ve uygulamalar sonuç vermedi. Öcalan'ın tek kişilik hücrede Kapitalist Modernite'ye karşı geliştirdiği Demokratik Modernite fikriyatı bugün milyonlarca kişi tarafından sahipleniyor. Şengal, Mahmur, Kuzey ve Doğu Suriye başta olmak üzere birçok yerde Öcalan'ın felsefesi üzerinden yeni bir yaşam inşa ediliyor, insanlığa karşı suçlar işleyen örgütlere karşı savunma hattı örülüyor, bu felsefe etrafında kenetlenen kadınların haykırdığı "jin, jiyan, azadî" sloganı Ortadoğu ve dünya ülkelerinde yankılanıyor.  
 
Öcalan'ın avukatlığını yapan Asrın Hukuk Bürosu'ndan Cengiz Yürekli, komplonun 24 yıllık sürecini, hedeflerini, Öcalan’ın direnişini, mutlak tecridi ve tecridin topluma yansımalarına dair değerlendirmelerde bulundu.  
 
HEDEF KÜRTLERİN TASFİYESİ 
 
Av. Yürekli, PKK Liderinin 24 yıllık tutukluluğu boyunca komployu açığa çıkarmak, teşhir etmek, altında yatan sebepleri ve hedeflediği amaçları tespit etmek için muazzam bir çaba gösterdiğini söyledi. Öcalan’ın, küresel güçlerin Kürt sorununun çözümsüz bırakılması için komployu geliştirdiği yönünde tespitte bulunduğunu anımsatan Yürekli, komplonun hedefinde Öcalan’ın devre dışı bırakılarak, Ortadoğu’nun yeni bir dizaynla tamamen kontrol altına alınmak istendiğini kaydetti. 
 
Öcalan’ın "Ben Ortadoğu’da bu oyunu bozan adamdım, benim varlığım halinde bu oyunu yürütemeyeceklerdi" tespitini hatırlatan Yürekli, "Komplo NATO’nun savaşıydı. Bu nedenle bütün dünya güçleri bir şekilde birleşerek, böyle bir komployu devreye koydu. Zaten 1’nci Körfez Savaşıyla başlayan 3’üncü Dünya Savaşı'nın 9 Ekim komplosuyla zirve noktası yaşandı. Sayın Öcalan’a karşı bir imha konsepti devreye kondu. Sayın Öcalan şahsında Kürt halkının varlığının tasfiyesi hedeflendi. Komplonun temel amacı buydu. Sayın Öcalan, özgür Kürtlüğün kendi yönetimini sağlayabilmesi, varlığını, kültürünü inşa edebilmesini temsil ediyordu. Bu nedenle Ortadoğu’yu kontrol etmek isteyen güçler için Öcalan istenmeyen bir kişiydi” diye konuştu. 
 
KOMPLONUN AMAÇLARI  
 
Komplo sürecinin 6 Mayıs 1996'da Öcalan'a dönük bombalı suikast girişimiyle verildiğini aktaran Yürekli, küresel güçlerin bu imhayla Ortadoğu’da iktidar olmalarına giden yolun taşlarını döşemek istediğini ifade etti. Yürekli, 9 Ekim komplo sürecinde yaşananlara işaret ederek, "Sorunun çözümünden yana görüşmeler gerçekleştiren Erbakan’ın tasfiyesi vardır. Orduda Genelkurmay Başkanına karşı gerçekleştirilen bir suikast vardır. Bütün bu süreçlerden sonra 9 Ekim komplosu gerçekleşmiştir. Bu ABD’nin öncülüğünde gerçekleştirilmiştir" dedi. 
 
Komplonun altında yatan nedenlere değinen Yürekli, “İsrail’in güvenliği diyebilirsiniz, Ortadoğu’da yer altı ve yer üstü zenginliklerine el konulması diyebilirsiniz. Bir talan siyaseti amacıyla Ortadoğu’nun bir kargaşa içinde tutularak, kolay yönetilmesi ve yüzyıllar boyunca statüsüz kalan Kürtlerin durumunun aynı şekilde devam ettirilmesi diyebilirsiniz. Bütün bunların önünde de engel olarak görülen Sayın Öcalan’ın tasfiyesi hedefleniyordu. En son yürüyen süreç uluslararası bir konsept halinde devreye konuldu ve komplo süreci böyle gerçekleşti" diye konuştu. 
 
İDELOLOJİK SAVAŞ 
 
Öcalan’ın Ortadoğu halklarına sunduğu projeler ve siyaset tarzının kapitalist güçlerce engel olarak görüldüğünü söyleyen Yürekli, komplonun özünde "ideolojik bir savaş" olduğunu vurguladı. Öcalan’ın geliştirdiği paradigmanın küresel güçlerin girişimlerini boşa çıkardığına dikkati çeken Yürekli, "Sayın Öcalan, Kapitalist Modernite karşısında engel olarak durduğu için, halklar ve ezilenleri savunduğu için engel olarak görülmüştür. Komploda yer alan güçleri esas aldığımızda durum çok açık. Komplonun başı doğrudan ABD’dir. Ancak bir yanda Türkiye, bir yanda İsrail, bir yandan da Avrupa devletleridir. Bir diğer yandan ise karşı blok olarak görülen Rusya'dır. Farklı maddi menfaatler temelinde bir araya gelmiş olsalar da hepsini bir araya getiren modernite ortaklığıdır" şeklinde konuştu. 
 
KDP'YE 'İŞBİRLİKÇİLİK' ROLÜ  
 
Komplo sürecinde uluslararası güçlerin KDP’ye "işbirlikçi Kürt kimliği" verdiğini dile getiren Yürekli, "KDP, Ortadoğu’da özgürlük ve demokrasi adına sesini çıkaran tüm Kürtlerin tasfiyesinde rol oynamıştır. Bu süreçte de yine ABD-İsrail konseptiyle gerçekleşmiştir. Ortadoğu ulus devletlerinin şemsiyesinin altına sığınarak, özgürlükçü güçlere karşı rol oynamıştır. Bakın İran Kürtlerinin sesi olan, devrimci bir perspektifi hayata geçiren Qasımlo önderliğindeki güçler, 1983 yılında kurtarılmış bölgeler ve kendi yönetimlerini inşa etmişlerdi. Ancak KDP’nin öncülüğüyle beraber İran devleti bütün bunları yıktı ve bu süreç Qasımlo’nun şehadetine kadar gitti. Sayın Öcalan komploya uğramadan evvel bu işbirlikçi Kürtlük, Beyaz Saray'da ağırlandı ve komplo bu şekilde gerçekleşti. Hala da böylesi devam eden bir süreç var. Sayın Öcalan’ın bu siyasete engel olma tarzı da ortadadır ve bunun nasıl boşa çıkarılacağı da komplo irdelendikçe tüm ipuçları da mevcuttur" ifadelerini kullandı. 
 
AVRUPA HUKUKUN DIŞINA ÇIKTI
 
Öcalan’ın Kürt sorununda demokratik yolları açmak için Avrupa’ya çıktığını ve yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinden sonra Ortadoğu’ya müdahalenin gerçekleştiğini kaydeden Yürekli, "Öcalan’dan sonra Suriye'ye müdahale oldu. Irak 20 yıldır kendini toparlayamıyor. Libya, hatta bütün Ortadoğu hattı müdahale konusu oldu. Bugün Ortadoğu kan revan içindedir. Öcalan şunu çok iyi biliyordu; Bütün eksikliklerine ve art niyetlerine rağmen Türkiye’yi Avrupa hukukuyla uzlaştırabilirse, bu barış için büyük bir adım olacaktı. Öcalan bundan kaynaklı Avrupa’yı tercih etti. Öcalan Avrupa’dayken de ‘Yol Haritası’ başlığında Almanya gibi devletlere çözümler sundu. Ama Almanya Sayın Öcalan’ı kabul etmedi. Avrupa'da Öcalan’a ayak basacak yer bırakılmadı. Kendi hukuklarına aykırı davrandılar. Öcalan, Avrupa hukukunun dışına çıkmadı ama Avrupa kendi hukukunun dışına çıktı. Öcalan 'istenmeyen insan' ilan edildi. Bütün demokratik kanallar kapatıldı. Yani Kürt halkını iyi niyeti, barışçıl çözüm ve demokratik arayışlara rağmen bir savaş çemberinin içine sokmak komplonun temel amacıydı" diye kaydetti. 
 
'ÖCALAN ATEŞTEN GÖMLEK GİYDİ'
 
Öcalan’ın komplo gerçekliği ve olası yaşanacakları bilmesine rağmen ezilen halklar, Ortadoğu’nun demokratik gelişimi ve ezilenleri kapsayacak bir kültürün inşası için "ateşten gömlek giydiğini" ifade eden Yürekli, "24 yıldır da İmralı koşullarında bu mücadelesini ve bu çabasını devam ettiriyor. Öcalan bugün mazlum halkları bu şiddet cenderesinden çıkararak, kendisini nasıl var edebileceğinin yol haritasını gösterdi. Bütün bunları İmralı gibi bir işkence sisteminde iğne deliği kadar imkanı olan yerde başardı. Bu komploya karşı ciddi bir iradedir” diye belirtti. 
 
İMRALI'DA DEVAM EDEN SÜREÇ 
 
1996'da startı verilen sürecin günümüzde İmralı'da devam ettiğini dile getiren Yürekli, şunları söyledi: "Ada, komplodan bağımsız değildir. 9 Ekim'den 15 Şubat’a kadar Sayın Öcalan’ın imhası hedeflenmişti. İmha geçekleşmeyince uluslararası güçlerin ortak projesi olarak İmralı Adası inşa edilmeye başlandı. Zaten mevcuttu ancak tek kişilik bir hücre olarak dizayn edildi. Öcalan bu koşullarda dayanamayacak dendi. ‘Madem idam edemiyoruz onu çürütelim, diri diri gömelim’ dediler. Bu konseptle iradesiz bırakacakları Sayın Öcalan üzerinden Kürt hareketini tasfiye edeceklerini hesapladılar. ‘İdamla bir gün öldürülür ama biz onu her gün öldürüyoruz’ denilmişti. Sayın Öcalan’ın kaldığı koşullar CPT verilerinde de söz konusu. AİHM verilerinde de mevcut. AİHM ve CPT’nin kırılma yaşadığı, boşa düştüğü yer de burasıdır.”
 
KOMPLONUN 'HUKUKİ' AYAĞI!
 
AİHM, CPT ve AB’nin Avrupa’nın yargı organları olduğuna dikkati çeken Yürekli, bu kurumların değerli kurumlar oldukları ancak hukuksuzlar noktasında gelip takıldıkları yerin İmralı olduğunu söyledi. Yürekli, "Komplonun devamı olarak inşa edilen İmralı, Avrupa sınırları içerisindedir. AİHM ve CPT bilgisi dahilindedir. Burayı gözetlemekle yükümlüdür. Komplo AİHM ve CPT eliyle de devam etti diyebiliriz” dedi. Yürekli, AİHM’in geçmiş yıllarda verdiği kararının arkasında durmadığına işaret ederek, “2014’te verdiği kararlar maddi verilerle oynayarak, gerçekleşmeyecek seviyede tecride meşruluk sağladı. Geçmişte ihlal dedi, geleceğe belirsizlik koyuyor. 2011 yılından sonra çok yoğun bir tecrit söz konusudur. Sayın Öcalan 1 yıl boyunca avukatlarıyla görüşemiyor. Bunların hepsi komplonun devamlılığında gerçekleşen şeylerdir” diye kaydetti. 
 
SİSTEMİN NEFRETİNİN NEDENİ
 
"Komplo sürekliliğini koruyor" diyen Yürekli, Öcalan’a dönük tecrit gibi uygulamaların sadece onunla sınırlı olmadığını vurguladı. Yürekli, tecrit nedeniyle ülkenin şiddet sarmalına girdiğine ve krizlerin derinleştiğine işaret etti. Buna karşı Öcalan'ın toplumsallaştığı ve paradigmasının tüm dünyada karşılık bulduğunu dile getiren Yürekli, "Öcalan’ın Kürtler başta olmak üzere Ortadoğu’da ve dünyada ciddi bir karşılığı var. Bugün Avrupa’da, Amerika’da her yerde insanlar, Öcalan’ın fikirleri etrafında kenetlenmekte ve özgürlüğünü talep etmekte. Ortadoğu’da sömürülen ve ezilen halklar, Sayın Öcalan’ın paradigmasından yola çıkarak, yeni bir yönetim inşa etmeye çalışıyor. Arap, Türkmen, Asuri, Süryani, Çerkez bir araya gelerek, kendi öz yönetimlerini oluşturmaya çalışıyor. İşte tamda bundan dolayı sistem Öcalan nefretiyle doludur. Bu yüzden Öcalan karşıtlığı ısrarla empoze edilmekte. 2019 yılında Rojava’ya yapılan operasyonlarda Amerika’nın, Rusya’nın onayı oldu. Küresel güçlerin onayı oldu. Bu operasyonlarda 9 Ekim tarihlidir. Tüm bunlar tesadüf değildir. Bir sonraki yıl Şengal’in öz yönetimine saldırılar için anlaşma da 9 Ekim’dir. Bütün bunlar Kürdün öz yönetim talebine karşıdır. Bütün bunlar Öcalan’ın felsefesine karşı yapılan operasyonlardır” ifadelerini kullandı. 
 
HEDEF: ÖCALAN'I UNUTTURMAK
 
Gelinen aşamada komployu gerçekleştiren güçlerin maskelerinin düştüğü ve 24 yıllık süreçte Öcalan’a karşı bir başarı elde edemediklerinin ortaya çıktığını söyleyen Yürekli, "Bundan dolayı biz İmralı’dan 18 aydır haber alamıyoruz. Bundan dolayı İmralı’da mutlak haber alamama durumu yaşanıyor. Bu güçler başarı elde edemeyince Öcalan’ı mutlak tecrit politikasıyla ‘unutturma’ hedefine giriştiler. Çünkü Sayın Öcalan'ın tek bir sözü ile halklarda motivasyon yarattığı, çözüm gücü olduğu ve yaratılan komploları boşa çıkardığı biliniyor. Ondan kaynaklı uzunca bir süredir Öcalan'ı itibarsızlaştırmak için algı yaratmaya çalışıyorlar” diye konuştu. 
 
'ÖCALAN ÇÖZÜMÜN ÖNCÜSÜDÜR'  
 
Öcalan'ın çözüm gücünün 2013 ile 2015 yılları arasında yürütülen süreçte görüldüğüne dikkati çeken Yürekli, tecride karşı verilen mücadele dair ise şunları söyledi: "Toplumsal barışın, çözümün öncülüğünü sağlayan Öcalan’dı. O dönemin demokratik güçlerin İmralı’ya gitmek için ciddi bir yarış içerisindeydiler. Sayın Öcalan ile yan yana fotoğraf vermek için ciddi bir yarış içerisindeydiler. O dönem İmralı’ya giden heyet döndükten sonra ‘Acaba Öcalan ne dedi?’ soran bir halk vardı. Demek ki o dönemde projeler sunan ve umudu aşılayan Sayın Öcalan’dır. Tecridin araya girmesinden sonra uzunca bir süredir toplumda herhangi yeni bir şey görebiliyor musunuz? HDP’nin geçmiş dönem eşbaşkanları ‘Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz’ diyordu. Şüphesiz bunlar o dönemin bağlamında söylenen farklı konulardı. Peki bugün ne değişti de bugün bunlar tekrardan dile getirilmiyor. Öcalan daha önce ‘Ben bu sorunu bir haftada çözerim, şiddet ortamına son veririm’ demişti. Öcalan kendi durduğu noktayı hep korudu."
 
‘TECRİT ORTAKLAŞMAYLA SONA ERER’
 
Yürekli, Öcalan üzerindeki tecridin enternasyonalist bir güç birliği, halkların ortaklaşmasıyla kırılabileceğinin altını çizdi. Yürekli, bu noktada en büyük sorumluluğun Türkiye halklarında olduğuna işaret ederek, "Demokrasinin inşası ve onurlu bir barış için Öcalan’ı göstermemiz en meşru hakkımızdır. Hukuksal olarak Sayın Öcalan’ın koşullarını itiraz etmek en büyük Anayasal bir haktır. Bu, onurlu her yurttaşın ve her sivil toplum kurumunun esas görevidir” şeklinde konuştu. 
 
MA / Ergin Çağlar