Abdullah Öcalan: Yaşayarak komployu boşa çıkardım

img
HABER MERKEZİ - PKK Lideri Abdullah Öcalan, Suriye’den çıkarak İmralı’ya getirilmesini “21’inci yüzyılın komplosu” olarak tanımlayarak, ölümü üzerine kurulan komployu yaşayarak boşa çıkardığını söyledi. 
 
Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) koordinatörlüğünde ve küresel güçlerin ortaklığında PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998’de devreye konulan uluslararası komplonun üzerinden 24 yıl geçti. Abdullah Öcalan, “NATO’nun en büyük operasyonu” olarak değerlendirdiği uluslararası komployla kaçırılarak, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirildi ve 24 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşullarında tutuluyor. ABD’nin komployla Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) devreye koymayı amaçladığını belirten Abdullah Öcalan, komplonun aynı zamanda Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı tespitinde bulundu. 
 
“Ben Türkiye’nin değil, komplonun mahkumuyum” diyen Abdullah Öcalan, 1999 ile 2011 yılları arasında avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde, komplonun perde arkasını irdeleyerek, amaçlarına değindi. Bu görüşmelerde Suriye’den çıkması ve İmralı’ya getirilmesini “21’inci yüzyılın komplosu olarak değerlendiren PKK Lideri, tiyatro senaryosu olarak tanımladığı komplonun, İmralı’da oynandığını söyledi. 
 
KOMPLONUN AÇIĞA ÇIKMASI 
 
Abdullah Öcalan, 2 Eylül 1999 tarihli avukat görüşmesinde, uluslararası komplonun bir ucunda kendisinin, diğer ucunda Türkiye’nin olduğunu belirterek, “Beni Türkiye ile birlikte içine aldılar. Yaşamım bu komplonun açığa çıkmasına yöneliktir. Tasfiyem de bu komployla bağlantılıdır. Komplonun sonuca gitmemesi ülke yararınadır. Benim konumum tarihsel, siyasal kurumlaşmadır. Böyle önderliksel durumlar her toplumda bir kez yaşanır. İkinci kez yaşanmaz. Ama mezarda da olsa sürdürülür. Her toplumda bu tip önderliklerin tarihsel rolleri vardır. Toplumsal kanun gibidirler” dedi. 
 
21’İNCİ YÜZYILIN KOMPLOSU
 
İmralı Adası’na getirilmesiyle Türkiye’de yeni bir sürecin başladığını dile getiren Abdullah Öcalan, 15 Kasım 2000 tarihli avukat görüşmesinde komploya “21’inci yüzyılın komplosu” tanımlaması yaptı.
 
‘TİYATRO İMRALI’DA OYNANDI’
 
“Ben Türkiye’nin değil, komplonun mahkumuyum” diyen Abdullah Öcalan, 16 Mayıs 2001 tarihinde gerçekleştirilen avukat görüşmesinde, “Avrupa’ya ‘Sen hukuku değil, iki yüz yılın katliamını ve komplosunu dayattın’ diyeceğiz. Şahitlerimiz var. Uçağı getirip götürenler, VIP salonunda geçirenler gizleniyor. İtalya’dan nasıl çıkarıldığım, Almanya’nın beni almamak için neler yaptığı gizleniyor. Türkiye’yi mahkum etmeye çalışıyorlar. Hayır, mahkum edilecek olan en büyük güç Avrupa’dır. Buna tiyatro demiştim, senaryoyu başkası yazdı, İmralı’da oynandı. Bu oyun bozulmak zorunda” ifadelerini kullandı. 
 
‘YAŞAYARAK KOMPLOYU BOŞA ÇIKARDIM’
 
Komployla PKK ve Kürtlerin yok edilmesinin amaçlandığını dile getiren Abdullah Öcalan, 4 Temmuz 2001 tarihli avukat görüşmesinde, “Komplo benim ölümüm üzerine kurulmuştu. Ben yaşayarak komployu boşa çıkardım. Komplonun uluslararası boyutları var. ABD ve İngiltere’nin rolü anlaşılmalı. Miloseviç ‘Yugoslavya’da olanlar İngilizlerin planıdır’ diyor. Bunu iyi izleyin, benimle benzerlikleri var. Tarihi iyi inceleyin. Ama biz temel insan onurundan vazgeçmeyeceğiz. Elbette kimlik savaşımızı sonuna kadar sürdüreceğiz” diye belirtti. 
 
‘KOMPLOYA KARŞI ÇABALAR ANLAŞILMIYOR’
 
PKK Lideri, komployu etkisiz kılmak için geliştirdiği çabaların anlaşılmadığı eleştirisinde bulunduğu 27 Şubat 2002 tarihli avukat görüşmesinde şunları söyledi: “Komplo istediği gibi yürüseydi, bu Anadolu’nun kana bulanması demekti. Kimse bunu düşünmüyor. Siyasetten mideleri bağlanmış. Çiller ekibi çeteleşmiş ekiptir. Beni yaşatan, bu çılgınlığın durdurulmasıydı. İdam tartışmalarının benim üzerimden yürümesi siyasi bir oyundur. Komplo sürecinde ABD ve Yunanistan yine benim üzerimden ‘onlar birbirine girsinler, birbirlerini katletsinler’ diyorlardı. İşte Çiller’in şimdiki yaklaşımı bu oyunun bir devamıdır. Biz bu oyuna gelerek onurumuzdan, özgürlüğümüzden mi vazgeçelim? Bu oyunları bozmak için demokratik zemini zorlayacağız. Başka da bir yolu yok. Bu sorun ya savaşla derinleşecek ya da barış ve demokratik çözüm gelişecek.” 
 
MA / Özgür Paksoy