İSTANBUL - Abdullah Öcalan’ın avukatı İbrahim Bilmez, CPT'nin İmralı'daki tecrit noktasında üzerine düşeni yapmaktan kaçındığını söyledi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini üstlenen Asrın Hukuk Bürosu ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), 30 Eylül’de başlayan ve 4 Ekim’e kadar sürecek olan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) toplantılarına katılmak için Fransa’nın Strasbourg kentinde bulunarak, bir dizi temas gerçekleştirdi.
AKPM ve Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) ile de görüşme gerçekleştiren heyetler, Türkiye’deki insan hakları ihlalleri, anti-demokratik uygulamalar ve hukuk alanındaki sorunlara dair bilgilendirmede bulundu. Ayrıca Abdullah Öcalan ve İmralı’daki diğer tutsaklara dönük mutlak tecrit ve iletişmsizlik, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dair dosyalarda sunuldu.
Heyetler, gerçekleştirdikleri temaslara dair Avrupa Konseyi’nde basın toplantısı düzenledi. Akademisyen Dr. Sarah Glynn moderatörlüğünde gerçekleşen basın toplantısına Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, Sol Birlik Grubu Parlamenteri Dr. Deepa Govindarajan Driver ile DEM Parti Dış İlişkiler Komisyonu Eş Sözcüsü Berdan Öztürk konuşmacı olarak katıldı.
‘İMRALI’DAN HABER ALAMIYORUZ’
Bilmez, cezaevleri, hasta tutsaklar ve özellikle siyasi tutsakların Türkiye’nin "kanayan bir yarası" olduğunu belirtti. Bilmez, “Daha birçok sorun var, fakat bunların zirveleştiği yer İmralı hapishanesidir. 43 aydır hiçbir şekilde İmralı’dan haber alamıyoruz. Şunu düşünebiliyor musunuz? Avrupa Konseyi’ne üye bir ülkenin bir şehrinde bir hapishane var; örneğin Strasbourg’da, Paris’te veya Münih’te ve bu hapishaneye 43 aydır hiç kimse giremiyor, hiçbir haber alamıyor oradaki dört tutsaktan. Ne avukatlar, ne aile bireyleri, ne siyasetçiler ne de sivil toplum örgütleri gidemiyorlar. Telefonla görüşme imkânı yok. Mektup yazıyoruz, bize cevap gelmiyor” dedi.
‘CPT’NİN ONAY BEKLEMESİ BİR LÜKSTÜR’
Bilmez, şunları söyledi: "CPT, bunu bir çeşit incommunicado hali olarak tarif ediyor. Yani fiilen bir çeşit kaybedilme hali oluyor bu durum. Bu konudaki muhataplarımızdan biri doğal olarak CPT’dir. Çünkü İmralı’daki tecrit koşulları ‘işkence’ anlamına gelmektedir. CPT bugüne kadar defalarca İmralı’ya gitti. Fakat son ziyaretini iki yıl önce yaptı. Ve bu ziyarete ilişkin raporunu bütün ısrarlarımıza rağmen henüz açıklamış değil. ‘Bunun için prosedür gereği Türkiye’nin onayına ihtiyacımız var’ diyor. Bize göre Türkiye’nin onayını beklemesi bir lükstür. CPT, Azerbaycan’la ilgili kısa bir dönem önce böyle bir açıklama yaptı aslında. Biz Türkiye için de bu durumunun zamanının geldiğini hatta yaklaştığını düşünüyoruz. Çünkü 24 yıldır CPT’nin bütün raporlarına, raporlarındaki önerilerine rağmen Türkiye hiçbir iyileştirme yapmıyor. Israrlı bir şekilde üzerine düşeni yapmaktan kaçınıyor.”
‘ZAMANA YAYILMIŞ BİR İDAM CEZASI VAR’
Bilmez, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının idam benzeri bir ceza olduğunu ifade ederek, “Zamana yayılmış bir idam cezasıdır. Çünkü bu cezayı alanların hiçbir şekilde salıverilme ihtimali ve umudu yok. Zaten onlar da Sayın Öcalan’a bu cezayı verdiklerinde bunu amaçladıklarını söylüyorlardı. ‘Onu zamana yayarak yavaş yavaş öldüreceğiz’ diyorlardı. Bu mesele Sayın Öcalan’ı ilgilendiren bir mesele olmaktan çıktı. Bugün binlerce insan bu cezaya çarptırıldı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin sormasına rağmen Türkiye bunun sayısını bile açıklamıyor” diye belirtti.
‘KUDAY’IN DURUMUNU CPT’YE ANLATTIK’
CPT ile 2 Ekimde gerçekleştirdikleri temaslara değinen Bilmez, “Abdülkadir Kuday isminde bir tutsak var. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. O kadar ağır hastaydı ki, yatalak. Yani ayağa dahi kalkamıyordu. Avukat görüşüne bile sedyeyle geliyordu. Türkiye’de Adli Tıp Kurumu, normalde hasta tutsaklar için kolay kolay ‘hapishanede kalamaz’ raporu vermez. Fakat cezası ağırlaştırılmış hapis olduğu için onu bırakmadılar. İsteseler de bırakamazlardı. Çünkü yasada öyle bir madde var. 1 Ekim’de CPT’ye bunu söyledik. Ve ne yazık ki Abdülkadir Kuday’ın vefat ettiğini öğrendik. Yani ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının’ Türkiye açısından ne kadar büyük sorunlara gebe olduğunu anlatmaya çalışıyorum” dedi.
'UMUT HAKKI'
10 yıl geçmesine rağmen AİHM’in Abdullah Öcalan’ın umut hakkına dair verdiği ihlal kararının gereğinin yerine getirilmediğini belirten Bilmez, “AİHM, Sayın Öcalan’dan sonra başka dosyalarda da benzer kararlar verdi. Ne yazık ki AİHM kararlarının uygulanmasından sorumlu olan Bakanlar Komitesi, bu konudaki görevini yeterince yerine getirmiyor. Türkiye, sürekli sorunlarını zamana yayıyor. Bir politika ve yöntem olarak bunu yapıyor. Ağırlaştırılmış müebbette de aynı şeyi yapıyor. Ne yazık ki Bakanlar Komitesi de Türkiye’ye bu alanı açıyor” şeklinde konuştu.
‘ÇÖZÜMSÜZLÜK TÜRKİYE’YE KAYBETTİRİYOR’
Bakanlar Komitesi’nin son kararını değerlendiren Bilmez, “Sayın Öcalan’ın statüsü sadece bizim müvekkilimiz olmasından dolayı değil. Aynı zamanda onun politik bir duruşu var. Kürt meselesine dair söyleyecek sözü olan bir insan. Kürt meselesinde Türkiye tarafından muhatap alınmış bir aktör. Dolayısıyla devletin İmralı’ya yaklaşımı, İmralı’da uyguladığı tecrit aslında Kürt meselesinin de çözümsüz kalması anlamına geliyor. Ve bu her anlamda bütün Türkiye’ye kaybettiriyor. Belki Avrupalılar bunun öneminin farkında olmayabilir. Fakat gerçekten Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engellerden birisi, Kürt meselesinin çözülmemesi ve buna bağlı olarak da İmralı’da uygulanan tecrittir” dedi.
DRİVER: AVRUPA SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMELİ
Sol Birlik Grubu Parlamenteri Dr. Deepa Govindarajan Driver ise, Türkiye’nin Kürt sorununda çözümsüzlüğü esas aldığını vurguladı. Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin devam ettiğini dile getiren Driver, “Avrupa kurumlarının demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları çerçevesinde görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Bu kurumları daha fazla baskı altına aldığımızda bu kurumların eksikliklerini de görüyoruz. Sayın Öcalan’ın durumuna baktığımızda bizi düşündüren en önemli konusu ise, onun içinde bulunduğu koşullar ve toplumda koparılmaya çalışmasıdır. Sayın Öcalan aslında F Tipi’nin çok üstünde bir tecrit altındadır. Ortak bir mücadele için hapishanede bulunan tutsakların dayanışması çok önemlidir. Birçok hapishanede bu mümkün iken Öcalan’ın bulunduğu koşullara baktığımızda bunun mümkünatı yok. Örneğin ‘Mandela Kuralları’, mutlak iletişimsizliğe karşı hazırlanmış kurallardır, fakat bugün Abdullah Öcalan bu kuralların çerçevesinde değil, tam da bu kurallara ters bir şekilde muamele görmektedir. Bu evrensel hukuk kurallarının tamamen dışında bir durumdur” diye belirtti.
‘CPT İŞKENCEYİ ONAYLIYOR’
Türkiye’nin şu anda “işkence gören tutsaklar” bakımından listenin en üstünde yer aldığının altını çizen Driver, “Sayın Öcalan’a yapılanlar bir şekilde görmezden geliniyor. Dolayısıyla Sayın Öcalan üzerinden tüm tutsaklara, tüm ezilenlere yapılanlar görmezden geliniyor. CPT’nin İmralı’yı 9 kez ziyaret ettiğini öğrendiğimde çok şaşırmıştım. CPT bir defasında, F Tipi hapishanelerin tutsaklar için daha iyi koşul sağladığını raporlamıştı. Aslında CPT’nin bu raporu, biraz önce dile getirdiklerimi onaylıyor. Yani CPT, F Tipi’ndeki işkenceyi onaylayan bir tavır ortaya koydu” dedi.