'Heval' dediği kardeşini anlattı: Süreci sahiplenerek değerlerini yaşatabiliriz 2025-05-17 09:07:50   İSTANBUL - "Heval" diye hitap ettiği kardeşi Ali Haydar Kaytan'ı anlatan Selma Kaytan, "Kardeşlerinin aynı yolu takip etmeleri onu çok mutlu ediyordu. Yeni dönemde onların mücadelelerine sahip çıkmalıyız" dedi.    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" yeni bir sürecin kapısı araladı. PKK, Öcalan'ın çağrısı üzerine 12. Kongresi'ni topladı ve 47 yıllık örgütsel yapısını feshetme kararı aldı. Karar tüm dünyada geniş bir yankı uyandırırken, kongrenin sonuç bildirgesinde önemli bir bilgiye de yer verildi. PKK önder kadrolarından Ali Haydar Kaytan'ın (Fuat) 3 Temmuz 2018'de, Rıza Altun'un ise 25 Eylül 2019'de hayatını kaybettiği açıklandı.    Bildirgede ismi geçen Kaytan, PKK denilince ilk akla gelen isimlerden birisi. 26 Mart 1952’de Dêrsim'in Hingervan köyünde, Haydaran aşiretinin bir ferdi olarak dünyaya geldi. Kaytan'ın aşireti, Dêrsim'de 1938'de yaşanan katliam sırasında teslimiyete karşı direnmeyi seçen bir aile olarak biliniyor.     Kaytan, 1970'li yıllarda Ankara'da devrimci hareketlerin içerisinde yer aldı. Bu süreçte Abdullah Öcalan'ı tanıdı; bu tanışıklığını daha sonra şöyle anlatacaktı: "Bir protesto gösterisinin ardından tutuklanmış ve 7 ay Mamak Askeri Cezaevi’nde kalmıştı. Cezaevinden yeni çıktığı günlerde tanıştık. Önderlik (Öcalan) benimle konuşmak istediğini söyledi. 2-3 saat süren bir konuşma, Kürt ve Kürdistan gerçekliğiyle yüzleşmemi sağladı.”    1973 yılında Ankara Çubuk Barajı'nda PKK'nin temellerinin atıldığı 6 kişilik toplantıda yer aldı. Yapılan toplantı sonrası Kürdistan'ın birçok kentinde örgütlenme çalışmalarına katıldı. Ardından da Amed’in Licê ilçesine bağlı Fis kırsal mahallesinde yapılan PKK'nin kuruluş kongresine katılan 22 delegeden birisi oldu.    Kaytan, Ankara'da başlayan ve Kürdistan dağlarına uzanan bu mücadeleyi ise şöyle özetleyecekti: "Sıradan bir işe girişmiyor, yok oluş sürecine alınmış bir halkın tarihin karanlıklarında yitip gitmesine müdahale ediyorduk. Bu son derece onurlu ve tarihsel bir görevdi, sorumluluğu ağırdı. Bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmeliydik. Bunun için de görevlerimize tutkuyla sarılmalıydık."    Kaytan'ın Avrupa'da yaşayan kardeşi Selma Kaytan, "Heval (arkadaş) Fuat" olarak hitap ettiği kardeşini anlattı.    Ağabeyiniz Ali Haydar Kaytan nasıl bir ailede şekillendi?   Heval Fuat, ailenin en büyük çocuğu. Kendisi de çok anlatır; Dêrsim Katliamı'nın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra doğmuş. Katliamın izleri hala çok canlı. Aile, katliam ardından sürgüne gönderilmiş. Baba tarafı Eskişehir’e, anne tarafı ise Kayseri’ye sürgün ediliyor. Kayseri'nin Develi ilçesinin bir köyü sanırım. Daha sonra geri geldik, ancak 1980 askeri darbesi sonrası köyden çıkmak zorunda kaldık. Babam sürgün oldu zaten. Sürgün dönüşü babam annemle evleniyor. Sonra Heval Fuat doğuyor. Annem çok anlatırdı Heval Fuat’ı. Çok farklı özellikleri olduğunu söylerdi.    Anlattığı özellikler ya da onu farklı kılan özellikleri nelerdi?   Büyükler gibi davranıp, köyde çok dikkat çeken biriydi. O zamanlar da bizim aşiretin ağası var. Bizim aşiret ağaları öyle toprak ağaları değil, bir nevi öncü gibidirler. Aşiret ağasının dikkatini çekiyor. Heval Fuat için ‘bu çocuk çok farklı bir çocuk olacak’ diyordu. Heval Fuat çok saygılı ve zeki, köylüler tarafından da çok sevilen birisiydi.    O zamanlar bizim köyde okul olmadığından kaynaklı onu yakınlardaki Ermeni köyüne gönderiyorlar. O da orada okuyor. Bir öğretmeni hala yaşıyor, Dortmund’da oturuyor. Adı da Ali Dağdevren. Öğretmeni sık sık anlatırdı; daha çocukken çok güzel şiir okuyan bir birisi olduğunu. Öğretmen hazır olmadığında, dersi ona devrediyormuş ve dersi o veriyormuş. Heval Fuat ders veriyor o zaman çocuklara. Heval Fuat, daha çocukken, gelecekte yapacaklarını ve yürüteceği mücadelenin ön alametlerini göstermiş. Daha sonra ortaokulu Erzurum’da okuyor, sınava giriyor ve orayı kazanıyor. Babamın götürecek imkanı olmadığından bizim aşiretin reisi onu götürüp ilgileniyor.    Ağabeyinizin sizdeki karşılığı neydi, yaşamınıza nasıl dokundu?   Ben 65 doğumluyum. Heval Fuat'ın ortaokul dönemini hiç hatırlamıyorum. Çünkü Heval Fuat, Erzurum’da yatılıda okumuştu. Çok nadir geliyordu. Ben daha çok Ankara'da üniversite okuduğu yılları hatırlıyorum. Bir dönem yaralanmıştı ve köye gelmişti. O zaman faşistlerle bir çatışma çıkmıştı ve bacağından yaralanmıştı. Bazen de tatillerde geliyordu. Ankara’da grup oluştuktan sonra, yani harekete (PKK) katıldıktan sonra köye daha sık gelmeye başladılar. Grup döneminde kadın ve erkek arkadaşlarla birlikte geliyorlardı. Bize çok farklı geliyorlardı.    Davranışlarıyla, duruşlarıyla, konuşmalarıyla ve birbirine olan yaklaşımlarıyla çok dikkat çekiyorlardı. Ondan dolayı gıptayla bakıyorduk. Pür dikkat dinliyorduk. Bazı köylüler "bunlar evliyadır" derdi. Kadın ve erkekler birbirine saygılıdı. Gittikleri evlerde köylülere yardım ederlerdi. Tarlada çalışır, hayvanları beslerlerdi. Bu konularda köylülere yardım ediyorlardı.    Yine toplu biçimde eğitim görüyorlardı ve sürekli okuyorlardı. Bizde, onların yaptıklarına ulaşamayız hissi oluşuyordu. Oturuşlarından halka hitaplarına kadar çok etkileyiciydiler. Biri konuşunca diğerleri pür dikkat dinlerdi. Hepsi aynı pozisyonda otururdu. Doğalında gelişen bir kültür vardı onlarda. Onların bu yaşam tarzından çok etkilenmiştim.   Sizi çok etkileyen bir anınız oldu mu hiç?    Bizim bir köpeğimiz vardı ve saldırgandı. Bir gün arkadaşlar gelmişti. onları köpeğe çok yaklaşmamaları için uyardık. Kadın arkadaş merdivenden çıkarken, köpek arkadan gelip ayağını ısırdı. Fuat da oradaydı. Fuat, sanki korkunç bir olay yaşanmış gibi davrandı. Bir arkadaşın bizim evde bir köpek tarafından ısırılıp, yaralanması onu çok incitti. O zaman evimizde oksijen suyu vardı. Bir yaralanma olur diye getirmiş olabilirdiler, tam hatırlamıyorum. Fuat, mikrop kapmasın diye hızlı hızlı oksijen suyunu dökmüştü. O panikten dolayı biraz oksijen suyu gözüne de sıçramıştı. Yani arkadaşları üzerine titreyen biriydi. Yoldaşlarına aşırı bağlılığı ve sevgisi dikkatimi çok çekmişti.      Arkadaşları üzerine titreyen biriydi. Yoldaşlarına aşırı bağlılığı ve sevgisi dikkatimi çekmişti. İnsana değer verirdi, hassas yaklaşırdı.    Bir gün de tutuklu kardeşim Hayati Deniz Kaytan’dan mektup gelmişti. Mektubu Fuat’a verdim. "Okudun mu?" diye sorunca, okumadığını söyledi. "Nasıl okumazsın" diye sitem ettim. Bana "Okumaya hazır hissetmiyorum kendimi" dedi. Çarpıldım o an. Onun o kadar hassas yaklaşımını anlayamamıştım. Bu, Fuat’ın insana verdiği değerin ifadesiydi. Sadece kardeş olduğu için değil. Mesela Fuat bir gün kardeşime mektup yazmıştı ve mektupta kardeşime hitaben "Sana yazıyorum ama aslında tüm tutsak yoldaşlarıma yazıyorum. Siz bizden hiç ayrılmadınız. Fiziki olarak aynı mekanlarda değiliz, fakat biz hep beraberdik. Biz hiç ayrılmadık" demişti. Bu beni çok etkilemişti.    Onu mücadelenin içine çeken nedenler nelerdi?    Türkiye'de gelişen o devrimci gençlik hareketinden etkilenme vardı. Deniz Gezmiş'in bizde resimleri vardı. Annem o zaman Deniz'lerin idam edilişinden bahsederdi. Sanırım onları (resimler) Heval Fuat getirmişti. Yaşanan o katliamların etkisiyle; babamın bütün hayali çocuklarının okumasıydı. Babam daha ilkokula gitmeden evde çocuklarına okuma yazma öğretmişti. Bütün hayali "Oğlum okuyacak, vali olacak, kaymakam olacak, bizi kurtaracak" şeklindeydi.    Heval Fuat eve çok fazla kitap getirmişti. Ekim Devrimi, Çin'deki devrim, Latin Amerika ülkelerinde gelişen ulusal kurtuluş mücadeleleri... Babam sürekli "Biz başaramadık. Kürtler birlik olmadı, siz nasıl başaracaksınız?" diyip, Fuat’a okumasını söylüyordu. "Git devlet kurumlarının içine girip devleti içinden değiştir" diyordu. 38’de bazı ihanetler yaşanmış, katliamda bazı aşiret reisleri devletin yanında yer almış, baba da bunun etkisiyle böyle diyordu.    Kurtuluş istemi vardı, "fakat bunun yöntemi öyle olmaz" diyordu Fuat'a. Babam bu neenle Fuat’ın kitaplarının hepsini sobaya koyup yakmıştı. Annem, sabaha kadar kitapların yanmasının bitmediğini anlatırdı. Sonra Fuat gelip kitaplarını istiyor, annem de baban yaktı" diyordu. Fuat da anneme "Babam kitaplarımı yaktı. Ancak benim kafamın içindekileri yakamadı, yakamaz" diyordu.    Kaytan’ın edebiyata ilgisi biliniyor. Yazdığı şiirleri de var. Onun bu yönüyle ilgili neler söylersiniz?   Heval Fuat’ın edebiyata ilgisi çok yüksekti. Belki de yaşanmışlıkların bunda büyük etkisi vardı. Çünkü hem halk olarak hem de bireysel olarak tarihimiz acılarla dolu. Şiir yazıyordu, roman yazıyordu. Alevilik kültürünün etkisi mi yoksa Dêrsim coğrafyasına has bir şey mi bilmiyorum. Duygu yoğunluğu, duygu yönü çok yüksek biriydi. Heval Fuat asla duygulanmadan konuşamazdı. Bir şeye sevinç duyduğunda ya da öfke duyduğunda içindeki şeyler ve kafasındaki düşünceler akıyordu. Daha çok duygusal zekası öne çıkıyordu. Bir derviş gibiydi, bir o kadar da mütevaziydi. Bu yönü tabi kendisini kontrol etmekten geliyordu. Bazı insanlar teorik olarak biraz bilgi ediniyor fakat kişiliğinde ve zihniyetinde değişim yaratamıyorlar. Bunu içselleştiremiyorlar. Bu yüzden ağızlarından çıkan söz başka, yaşam duruşları başka oluyor. Hem kardeşi hem de yoldaşı olduğum için onunla gurur duyuyorum. Onları ifade edecek kelime bulamıyoruz. Ama onlar kendilerini mücadele ve duruşlarıyla en iyi bir şekilde ifade ettiler.    Kaytan ailede nasıl bir etki yarattı?    Fuat Heval, en çok Deniz (Feride) ablamı sever. Annem bir gün Fuat’ın ziyaretine gidiyor. Annem soruyor "Ne istiyorsun, neyi özlemişsin" diye. Deniz ablamı özlediğini söylüyor. Bizim evin duvarında bir köşe taşı vardı. O taşın üzerinde Haydar ve Feride adı geçiyordu. Yani taşa yazmış. O kadar çok seviyordu Feride ablamı. Çünkü Feride ablam onu hep koruyormuş. Fuat bir gün işçilere çay götürürken, ayağı takılmış ve bardaklar kırılmış. Fuat, babama Feride’nin kırdığını söylemiş. O yüzden dayağı Feride yemiş. Feride de onu dövmesinler diye sesini çıkarmıyormuş.   1980 darbesine hazırlık olduğu süreçte gruplar artık dışarı çıkıyor. O zaman Fuat da çıkıyor. Babam onunla uzun bir yol yürüyor. Sonra babamın elini öpmek istiyor. Babam izin vermiyor ve "Hayır, el öpmek yok. Biz artık arkadaşız. Sen rahat ol. Geride kalan arkadaşların için kesinlikle kaygılanma. Sen benim için nasılsan, onlar da benim için öyledir. Onlar da benim evlatlarımdır" diyor.      Tüm aile üyeleri üzerinde çok ciddi etkisi vardı. Kardeşim şu an cezaevinde. Annem, onun da etkisiyle sürekli değerlerimizden uzaklaşmamamızı bize hatırlatırdı.    Fuat, çok duyarlıydı. Köye indiğinde işlerini bitirir hemen çıkardı. Heval Fuat çıktıktan sonra, bir ara bir grup arkadaş köye gelip evde kalmıştı. Babam da evin emniyete yakın olduğunu ve güvenli olmadığını söylemişti. Arkadaşlara "işinizi bitirip, çıkın" demişti. Babam gece işe gitmişti. Sabah eve geldiğinde arkadaşlar hala evdeydi. Babam çok öfkelenmişti ve "Fuat hiç böyle değil" diyerek örnek göstermişti. Fuat bir yere gittiğinde işini yapar hemen çıkardı, güvenliği önemserdi. Babam arkadaşları hep uyarırdı, "kendi gözünüze bile güvenmeyin" derdi. Bunda Fuat’ın da etkisi vardı. Çünkü Heval Fuat’a, arkadaşlarını koruyacağına dair söz vermişti.    Heval Fuat'ın diğer aile üyeleri üzerinde de çok ciddi etkisi vardı. Annem, babam ve diğer tüm çocuklar üzerinde çok ciddi etkisi vardı. Mesela kardeşim Hayati Deniz Kaytan şuan cezaevinde. Ondan dolayı biz harekete, özgürlük mücadelesine hep ilgiyle yaklaştık. Heval Fuat, özgürlük hareketinin içinde olduğu için sürgünler yaşadık. Mesela 1980'de biz Afyon'a sürgün edildik. Babam gözaltına alındı. Sonra bütün aile fertleri gözaltına alındı. Annem bizi hep uyarırdı. Mesela giydiğimiz etek biraz kısaysa ya da makyaj yaptığımızda "Siz abinize bağlısınız, sisteme entegre olmayın" diye bizi uyarırdı. Değerlerimizden uzaklaşmamamızı hatırlatırdı.    Ali Haydar Kaytan Dêrsim'de nasıl bir etki bıraktı?    Heval Fuat ile birlikte Dêrsim'de kalan ve sonrasında şehit düşen ya da tutuklanan arkadaşlar olmuştu. Dêrsim halkı onların grubundan çok etkilendi. Türkiye sol grupları da vardı. Ama Dêrsimliler, "Biz evimizi Apoculara bırakıp gideriz. Evimizde eşimizi, kızımızı bırakıp gidebiliriz" diyorlardı. O kadar güven vermişlerdi. Bu çok önemliydi. Çünkü bu etkiler şimdiye kadar devam ediyor.   Kaytan’ın 1980 darbesi sonrası ülkeden ayrıldığını söylediniz. Daha sonra yeniden görüştünüz mü, görüştüyseniz neler hisssettiniz?    Uzun yıllar Heval Fuat’tan haber alamıyorduk. En son Almanya'da yakalanmıştı. Almanya Düsseldorf Davası meşhurdur. O zaman annem gelip görmüştü. Ben Heval Fuat’ı 1996 yılında Zap’ta gördüm. Bu onunla ilk karşılaşmamızdı. Ben küçüktüm, Heval Fuat değişmiş, ben büyümüştüm. Artık 30 yaşındaydım o zaman. Yıllar sonra görünce; sevdiğin ve aşık olduğun bir şeye ulaşmak gibi bir duygu hissettim.    Sizi tanıdı mı?      Heval Fuat'ı en çok mutlu eden kardeşlerinin onun izlediği yolu takip etmeleri, yürüdüğü yolun takipçileri olmasıydı. Bu onu mutlu ediyordu.    Beni tanıdı. Çok heyecanlandım, tokalaştım. O zaman bana küçük bir tokat attı. Heval Fuat köydeyken de çok sevdiği insanlara mutlaka tokat atardı. Heval Fuat’ın sevgisi öyleydi. Sonuçta örgüt ortamıdır, çok yaklaşamıyorum. O hem hareketin kurucularından hem de önder kadrolarından. O yüzden biraz mesafe koyuyordum. Heval Fuat’ı en çok mutlu eden kardeşlerinin onun izlediği yolun takipçileri, yürüdüğü yolun takipçileri, ardılları olmasıydı. Bu onu mutlu ediyordu.   Sizi en çok etkileyen yönü neydi?   Heval Fuat genelde akademilerde eğitim verirdi. İdeolojik eğitimler. Fuat bir derse girmeden önce, sanki kutsal bir mekana gidiyormuş gibi hazırlanıyordu. Banyo yapardı, tıraş olurdu, elbiseleri mutlaka düzenli ve temiz olmalıydı. Bu dağ ortamında da böyleydi. Mesela bu beni çok etkilemişti. Orada anlattığı şeyler sonuçta hakikatti. Özellikle Önderliğin (Öcalan) düşünceleriydi. Bunları yapıya aktarırken, hakikati özgürlük mücadelesi verenlere aktarırken buna kutsiyet atfediyordu. Yaşamına da ona göre çeki düzen veriyordu. Bu çok çarpıcıydı. Çünkü biz aynı şeyleri yapmıyoruz. Yapsak da çok yetersiz, çok zayıf kalıyor. Yaptığımız şeylerin anlamı nedir? Ne ifade ediyor? İnsanlık için değeri nedir? Bunların öneminin yeterince farkında değiliz.   PKK, yaptığı kongreyi Kaytan ile Rıza Altun’a atfetti. Bu konuda neler söylemek istersiniz?   Önderlik, yeni bir süreç başlattı ve bir çağrı yaptı. Çağrı ardından PKK kongresini topladı. Önderliğin çağrısı temelinde stratejik değişimler yaptılar. Bu kongreyi de her iki arkadaşa atfettiler. Şimdi bizde bir tarafta sevinç, bir tarafta da biraz hüzün var. Benim şehit arkadaşlara yaklaşımım, onların ölümsüz olduğudur. Biz onların ideallerini ve amaçlarını yaşamımızda ve mücadelemizde pratikleştirerek onları ölümsüzleştireceğiz. Yani onlar yaşıyor, ben öyle yaklaşıyorum.     Rıza Altun ile tanışıklığınız var mıydı?    Annem cezaevlerine gidip arkadaşları görüyordu. Heval Rıza da cezaevindeyken annem ziyaretine gidiyordu. Annem anlatıyordu bize. Heval Rıza ile çok beraber kalamadım. Ama Heval Rıza’dan söz edildiğinde insan tebessüm ediyor. Çünkü Heval Rıza çok yönlü bir arkadaştı. Civa gibi akışkan bir yönü vardı. Yanılmıyorsam Heval Duran Kalkan diyordu; Heval Rıza’da Kemal Pir’in özellikleri var.   Yorulmak bilmeyen, fiziki olarak atak, düşüncelerine sınır koymayan ve çok okuyan biriydi. Birikimiyle gittiği yerde iz bırakan biriydi. Yaşama sevinci dolu bir insandı. Heval Rıza'nın kaybı hem Kürt özgürlük mücadelesinde hem de genel olarak halkımız için ciddi bir boşluk yaratacak. Bizim görevimiz onları yaşamsal kılmak, pratikleştirmek. Her anlarını dolu dolu yaşadılar. Yani hem mücadele anlamında hem yaşam anlamında dolu dolu yaşadılar. Dolu dolu mücadele ettiler.    “Biz bir yol hareketiyiz" diyor Ali Haydar Kaytan. Şimdi bu "yolda" tarihi bir evre yaşanıyor. Kaytan’ın deyimiyle bu "yol" mücadele edenler açısından bu aşamada nasıl yürünmeli?   Önder Apo’yu sevgi ve saygıyla selamlamak istiyorum. Her insanda bir öz, ya da cevher olduğunu biliyorum. Fakat bu cevheri açığa çıkaran da aslında Önderliktir. Heval Fuat'ın Önderliğe bağlılığı da farklıydı. Önderlik gerçeğine bağlıydı. Önderlik gerçeğini anlamaya bağlıydı.   Kürt halkı olarak kimlik sorumuz var. Fakat sadece problemimiz bu değil. Adalet, eşitlik, özgürlük... Şuan Dêrsim’in durumuna baktığımda bazı şeyler acı veriyor. Dêrsim’de eskiden komünal kültür vardı. Ama devletin özel politikaları Dêrsim'deki o sosyal yapıyı ciddi anlamda bozdu. Amaç oradaki toplumsallığı tasfiye etmek, oradaki kültürü ve komünaliteyi dağıtmak.      Onlar çok büyük değerler ortaya çıkardılar. Heval Fuat ve Heval Rıza anısına yeni bir süreç başladı. Bu süreci sahiplenmeliyiz.    Heval Fuat ve Heval Rıza gibi arkadaşlar yarım asırdır mücadele etti. Çok büyük değerler ortaya çıkardılar. Bir yaşam kültürü, bir yaşam felsefesi ortaya çıkardılar. Bu, sadece Kürtlerde değil, uluslararası alanda da çok ciddi etki yarattı. Önderliğin yaşam felsefesi ve toplum anlayışıyla mücadele yürüttüler.     Bu nedenle Dêrsim halkına bir çağrıda bulunmak istiyorum; Dêrsim halkı ve diğer halklar ortaya çıkan değerlere sahip çıkmalılar. Mesela Heval Fuat'ın "Ben insandım" şiiri Haki Karer üzerine yazılmış bir şiir. Heval Fuat, Heval Karer'in ilk arkadaşlarından. Heval Karer şehit düştüğünde, Önderlik de onun anısına partileşmeyi geliştirdi, partiyi kurdu. Şimdi de Heval Fuat ve Heval Rıza’nın anısına yeni bir süreç başladı. Yani ‘Barış ve Demokratik Toplum’ süreci. Barışı kurmak ya da demokratik toplumu geliştirmek bir zihniyet işidir. Demokratik toplum öyle kolay değil. Çünkü özelde Türkiye devleti genelde de bir kapitalist modernite sistemi var, bunlar toplumda ciddi tahribatlara neden oldu. Bu nedenle ağır bedellerin karşılığı olarak bu yeni sürece daha bilinçli, daha aktif, daha anlayarak katılmalıyız.    Halkımıza da çağrımdır: Eğer gerçekten Kürdistan'ın ortaya çıkardığı bu büyük değerlere bağlıysak, onların ideallerine de sahip çıkmak durumundayız. Yeni dönemde onların mücadelelerine sahip çıkmalıyız. Yeni sürecin pratikleşmesi için ne gerekiyorsa onu yapmak gerekiyor.    MA / Diren Yurtesever