Bülbül: Alevi’siz Alevilik ile karşı karşıyayız

img

ANKARA - Seyid Rıza’nın katledilmesinin 85’inci yılında “Alevi'siz Alevilik” ile karşı karşıya olduklarını belirten HDP Milletvekili Kemal Bülbül, yasa teklifinin Aleviliğe kayyım atama yöntemi olduğunu söyledi. 

Meclis Genel Kurulu’nda söz alan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Antalya Milletvekili Kemal Bülbül, Alevilerle ilgili düzenlemeleri de içeren torba yasa teklifine dair konuştu. 

“Torba yasa değil, Alevilere eşit yurttaşlık” yazılı pankartla kürsüye çıkan Bülbül, Bektaşi şair Edip Harabi’nin Vahdetnamesi’ni okuyarak sözlerine başladı. Bülbül, katledilmesinin 85’inci yılında Seyid Rıza’yı anarak, şöyle konuştu: “Tarih boyunca bu hakikatleri söyledik, bu hakikatler üzerine yol yürüdük ve yürüttük. Bu yolu yürütürken tıpkı 17 Kasım 1937'de Buğday Meydanı'nda dönemin Malatya Emniyet Müdürü İhsan Sabri Çağlayangil'in anlattığı gibi on binlerce insana hitap ediyor gibi meydana çıkıp ‘Evladı Kerbelâyık; bihatayık; ayıptır, günahtır, yazıktır’ diyen Seyit Rıza gibi asılırken hiçbir hukuki, hiçbir hakkaniyetli, hiçbir adaletli, sonuca tekabül etmeden katledildik, asıldık, yüzüldük, kesildik, kuyulara doldurulduk, yakıldık, acıyı bal eyledik, sıratı yol eyledik, geldik bugüne ve bugün Seyid Rıza'yı 85'inci yılında bir kere daha sevgi ve saygıyla anıyoruz.”

ALEVİ’SİZ ALEVİLİK!

Seyid Rıza’nın katledilmesinin 85’inci yılında “Alevi'siz Alevilik” ile karşı karşıya olduklarını dile getiren Bülbül, “Karşı karşıya olduğumuz şey bir çözüm değildir. Bakınız, 3 Haziran 2009'da Alevi toplumuna dair açılım yapacağını söyleyen, Alevi açılımını, Kürt açılımını, Romen açılımını başlatan hükümet, 7 çalıştay sonucunu bu kitapta topladı. Bu kitapta dönemin Başbakanının -bugünkü Cumhurbaşkanının- konuya bakışı, konudan ne anladığı var ve konuyu elektrik, suya indirgemiyor; konuyu inançsal temelde, toplumsal temelde, tarihi temelde ele alıyor. Fakat bu çalıştayların sonuçları toplandı çöpe atıldı; ne zamana kadar? 2021 yılına kadar. 2021 yılında Alevi toplumundan devşirdikleri bir sivri akıllıyı cemevlerine gönderip, tıpkı efendi-köle ilişkisi gibi, ‘Süleyman Soylu'nun selamı var’, hani ‘Ağamın selamı var’ denilir ya, onun gibi. ‘Bir emriniz, bir isteğiniz var mı?’, ‘Para istiyor musunuz?’, ‘Cemevinizin kapısı bacası söküldü mü?’ gibi basit efendi-köle ilişkisini kurgulayan bir yöntemle, Alevi toplumuna yaklaşıldı ve bu da yetmedi; yas-ı Kerbelâ orucu sırasında 3 tane cemevine saldırı oldu, bu saldırıların akabinde dikkat tamamen Alevi toplumuna, Alevi toplumsallığına çekilince, AKP'nin Genel Başkanı önce Hüseyin Gazi dergâhına, arkasından Hacı Bektaş dergâhına, arkasından Şahkulu dergâhına gitti” hatırlatmasında bulundu.

ALEVİLİĞE KAYYIM ATAMA YÖNTEMİ 

Bülbül, tarihten örnekler vererek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Siyasetname, Nizâmülmülk'ün. Nizâmülmülk Farslardan devşirilmiştir, Türk değildir. Nizâmülmülk'ün aklına bağlı olarak Selçuklu kendi halkını katletmiştir, Türk ve Türkmenleri katletmiştir, Mazdekleri katletmiştir. Siyasetname'de yazıyor, merak edenler okuyabilir. Bakınız, yine bir Fars devşirmesi olan İbni Bibi bir Selçuklu vakanüvisidir. Baba İshak katliamının ve Selçuklu döneminde yapılan Türk, Türkmen ve Alevi katliamlarının nasıl olduğunu burada açıklıyor. Son olarak da Türk Tarih Kurumu II. Mahmut döneminde Hacı Bektaş dergâhına, Bektaşi dergâhlarına yapılan kayyum atamalarını anlatıyor. Şimdi aynı yöntemle, kayyum atama yöntemiyle Aleviliğe, Bektaşiliğe, Bedreddiniliğe yaklaşılıyor.”

‘HADİMÜL FUKARA OLARAK GELMEDİ’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alevi dergahlarına ziyaretlerine dikkat çeken Bülbül, şunları söyledi: “Elbette Cumhurbaşkanı Alevi dergâhına gelebilir; elbette Cumhurbaşkanı bir Alevi ilçesine, bir Alevi cemevine, derneğine gelebilir. Şu kavramın ikisine interneti açın bakın: Bir, Rıza Şehri; iki Kırklar Cemi. Bizim inancımız, bizim yolumuz Rıza Şehri ve Kırklar Cemi üzerine yürür. Kırklar Cemi'ne Muhammed Mustafa geldiği zaman kapıyı çaldı, içerideki Kırklar sordu ‘Kimsiniz?’ dediler, ‘Peygamberim’ dedi, içeri almadılar. Ne zamana kadar? ‘Hadimül fukarayım’ diyene kadar. ‘Hadimül fukara’ ne demek? Fakir fukaranın, kimsesizin hizmetçisi demek. Sayın Cumhurbaşkanı hadimül fukara olarak gelmedi; tahakküm eden, egemenlik yapan, efendilik yapan, azarlayan, kibirle, efendim, bu vesayetle geldi. Oysa cemevine geldiğinde yapılması gereken şey şuydu: Gelecekti, dara duracaktı, bizim pirimiz soracaktı: ‘Ey analar! Recep Tayyip Erdoğan'dan razı mısınız?’ Gezi anneleri diyor ki: ‘Razı değiliz.’ Roboski anneleri, Madımak anneleri, bütün anneler, kadınlar diyor ki: ‘Razı değiliz’. Ali İsmail'in annesi ‘Razı değiliz’ diyor, Berkin Elvan'ın annesi ‘Razı değiliz’ diyor. İşçi ve emekçilere soruyoruz: ‘Razı mısınız?’ Razı değiller. Yoksullara, işsizlere soruyoruz; razı değil. Peki, toplumun bu kadar razı olmadığı biri rızalık üzerine yol yürüyen bir yolun sorunlarını çözebilir mi? Asla çözemez.”

‘TOPLUMSAL ETİKLE YÜZLEŞİLMELİ’ 

Erdoğan’ın rıza almadan yaptığı ziyaretin Alevi toplumunda karşılığının olmadığını vurgulayan Bülbül, “Çünkü yüzyıllardır yaşadığımız acıyı, çünkü Osmanlı'dan devraldığınız zihniyetten kaynaklı olarak bize uygulanan zulmü bir nevi meşru görme anlayışınız, bu zulümle yüzleşmemiş olmanız bunu getiriyor. Alevi sorunu aslında makropolitik bir sorundur, siyasi bir sorundur. İki, ekonomik sorundur. Üç, hukuksal sorundur. Dört, kamusal sorundur. Beş, eğitim sistemiyle ilgili bir sorundur. Altı, toplumsal etikle ilgili bir sorundur. Hemen her gün Alevi toplumuna karşı nefret suçu işleniyor, hemen her gün hakaret ediliyor, kapımız işaretleniyor. Bir tane yargılanan gördünüz mü? Hakkında bir tane dava açılan gördünüz mü? Hayır. Dolayısıyla bu toplumsal etikle de yüzleşilmesi gerekiyor” şeklinde konuştu. 

‘ALEVİLER KABUL ETMEZ’

“İlim Yunus'ta ama siz Yunus'u, Hacı Bektaş'ı, Pir Sultan Abdal'ı torbaya koyuyorsunuz, torbaya, bir torba yasanın içerisine koyuyorsunuz” diyen Bülbül, şöyle devam etti: “Pir Sultan'ın yolunu yürütenlere ‘Ali'siz Alevi’ diyorsunuz ama siz Alevi’siz bir Alevilik ihdas ediyorsunuz. Sizin getirdiğiniz bu yöntem ve yolların Alevilikle, cemle, hakikatle, adaletle, erkânla hiçbir ilgilisi yoktur, tamamen uydurma yöntemlerdir. Biraz önce söylediğim Pir Seyid Rıza'nın dediği gibi, ayıptır, günahtır, yazıktır ve asla bunu kabul etmiyoruz. Bunu Türkiye de kabul etmez, Alevi toplumu da kabul etmez, Bedreddiniler, Bektaşiler, Tahtacılar, Çepniler; hiçbiri kabul etmez.”

‘TÜRKİYE’Yİ DEMOKRATİKLEŞTİRECEĞİZ’

Pir Sultan Abdal’ın “Gelin canlar bir olalım” şiirini okuyan Bülbül, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Sevgili Alevi toplumu, Sünni dostlarımızla, inanmayanlarla, baskı altında olan kadınlarla, emekçilerle, yoksullarla, Türkiye halklarıyla, Türk ve Türkmen halkıyla, Arap, Roman, Kürt halkıyla beraber biz Türkiye'yi demokratikleştireceğiz, eşit yurttaşlığı sağlayacağız. Rehberimiz hak olsun, yardımcımız halk olsun, Ali baş, Hızır yoldaş olsun, cümlenizin gül cemaline aşkı niyaz olsun.”