Meral Akşener kimlerle aynı masada?

img
ANKARA - İyi Parti Genel Başkanı Merak Akşener’in yakın zamanda sarf ettiği “HDP’nin olduğu masada biz yokuz” söylemi sonrası gündeme gelen Susurluk’tan Siverek’e uzanan Akşener-Bucak ilişkisi, “Akşener kimlerle aynı masada?” sorusunu akıllara getirdi.
 
CHP’li vekil Gürsel Tekin’e yönelik bir soru üzerine başlayan “bakanlık” tartışmasının ardından İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “HDP’nin olduğu masada olmayız” açıklaması yaptı. İyi Parti kadroları da HDP’yi kriminalize eden açıklamalarını sürdürdü. Bakanlık tartışmalarının içinde olmadıklarını duyuran HDP, İyi Parti’nin bu açıklamalarına, “90’ların gladio artıkları racon kesiyor” değerlendirmesi yaptı. 
 
Tartışmalardan birkaç gün sonra Akşener, devlet-mafya-siyaset üçgenin ortaya çıktığı Susurluk’tan sağ kurtulan eski DYP Milletvekili Sedat Bucak’ı ziyaret edip, aynı masaya oturdu. Görüşmeden yansıyanlara göre, masada vekillik pazarlığı yapıldı. Akşener’in 90’lı yıllarda İçişleri Bakanlığı sırasında her türlü şiddet eylemine rağmen savunduğu korucu güçlerinden olan ve Siverek halkı üzerinde otorite kuran Bucak’ların bir bölümünün İyi Parti’ye destek vereceği belirtiliyor.
 
SUSURLUK’TA AKŞENER’İN ROLÜ
 
1990'larda siyasete başlayan, faili meçhuller, gözaltında kayıplar ve katliamlarla anılan bir dönemde DYP'den milletvekili olan Akşener’in, Susurluk Skandalı sonrası bakanlığa getirilmesinin arkasında yatan nedenin, “olayın üzerini örtmek” amacı güttüğü ise siyaset gündemini yıllarca meşgul eden tartışmalardan oldu. 3 Kasım 1996’de meydana gelen ve arşivlerde “Susurluk Kazası” veya “Susurluk Skandalı” adıyla anılan trafik kazası, devlet-mafya-siyaset ilişkilerinin ortaya çıkmasıyla biliniyor. Kazadan hayatta kalan tek isim Sedat Edip Bucak ile yakın zamanda görüşme gerçekleştiren Akşener’in İçişleri Bakanlığı görevi, Susurluk Kazası’ndan hemen sonra başladı. Akşener’in, dönemin Başbakanı Tansu Çiller ile “Özel Kuvvetler” üniforması ile verdiği fotoğraflar hâlâ hafızalarda yer alıyor.
 
BAHÇELİEVLER KATLİAMI VE TOPAL CİNAYETİ
 
Akşener’in yakın zamanda sarf ettiği “HDP’nin olduğu masada biz yokuz” sözleri sonrası Bucak ile görüşmesi, “Peki Akşener kimlerle aynı masada” sorusunu akıllara getirdi. Susurluk Kazası’yla Türkiye gündemine düşen Bucak aşiretinin devlet yanlısı çizgisi, sonrasında çok sayıda araştırmaya konu oldu. Aşiretin devlet ile süre gelen yakın iltisakı, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve OHAL Valisi Ünal Erkan ile gelişen ilişkilerin raporlara yansımasıyla belirginleşti. 8 Ekim 1978’de Ankara’nın Bahçelievler Mahallesi’nde TİP üyesi Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence isimli gençlerin öldürülmesiyle gerçekleşen katliam ve 1996'da Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesinde rol alan isimlerden biri olan Haluk Kırcı, 21 Ekim 1997’de Sedat Bucak'ın evinde saklandığını ve kendisine yeni bir kimlik hazırlandığını itiraf etti.
 
Bu itirafının ardından Kırcı’nın evinin bir bölümü, 1 Kasım 1997’de DYP'li Siverek Belediyesi tarafından yıkıldı.
 
DERİN DEVLETİN KORUCU AŞİRET KANADI
 
Eylül 1993 tarihinden bu yana büyük oranda devlet-derin devlet çizgisinde konumlanan Bucak aşiretinin Siverek ve Hilvan'da binlerce üyesi, "gönüllü köy korucusu” statüsünde yer alıyor. Devletin izniyle silahlanarak “görevlendirilen” ve “gönüllü köy korucuları”nın da içerisinde yer edindiği aşiretin ileri gelenlerine tahsis edilmiş “korumalar” da bulunuyor.
 
Aşiretin liderlerinden Akşener’in vekillik yoklamasını aldığı Sedat Bucak’ın, 1993 Eylül ayından itibaren Siverek'e bağlı köyleri tek tek gezerek, devletçi öğretilerini halka aşılama çabası sonucu bölgedeki ikinci büyük aşiret olan İzol aşiretinin de silahlandığı edinilen bilgiler arasında yer alıyor.
 
SİVEREK’TE DERİN TOPLANTILAR
 
Aşiretin Sedat Bucak kanadı, “yüksek güvenlikli silahlanma” pratiği, bölge halkında geçmişte kimi endişeler yaratırken, zaman zaman bazı mahallelere gereksiz yere ateş açılması, halk üzerinde korku ve panik yaratıyor. Aşiretini devlet ile olan yakın ilişkileri sayesinde silahlandıran Sedat Bucak’ın, kimi tarihlerde ise Siverek'teki evinde “derin toplantılar” gerçekleştirdiği biliniyor. Aralık 1993 tarihinde Siverek’te gerçekleştirilen toplantıda, Bucak’ın faili meçhul cinayetlerde ismi sık sık anılan Korkut Eken ile yaptığı konuşmalarda, devletten özellikle roketatar ve ağır silah talebinde bulunması, İl Jandarma Alay Komutanı Albay Seral Saral'dan "illegal adam alma yetkisi" istemesi, bir dönem kamuoyunda sıkça konuşuldu. 29 Kasım 1993 tarihinde de Siverek’teki bazı işyerleri Bucaklar tarafından tarandı.
 
KORUCUBAŞI EROİNLE YAKALANDI
 
PKK’ye karşı “korucu” rolü üstlenen aşiret kanadına çoğu zaman ayrıcalıklar da tanındı. Havaya ateş ederek yaptıkları gövde gösterilerinin yanı sıra kaçakçılık faaliyetlerine de kulak tıkandı. Aşiret kanadının uyuşturucu ve silah kaçakçılığına dair suç karnesi dikkat çekiyor. 17 Kasım 1997 tarihinde Radikal Gazetesi’nde yer alan habere göre, aşiretin korucu başlarından Adil Akpirinç, Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü Narkotik Şube ekiplerince yüklü miktarda eroinle yakalandı.
 
İHANETTE ROL ALAN ÇİZGİ 
 
Bucak Aşireti’ne mensup gazeteci-yazar Serhat Bucak, Akşener ile Sedat Bucak arasında gerçekleşen görüşmeye dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu. Bucakların 250 yıl önce Diyarbakır’ın Hazro ilçesinden Siverek’e göç eden Zirkan aşiretine bağlı olduğu bilgisini veren Serhat Bucak, “Bucaklar bir aileler konfederasyonudur. İçerisinde birçok aile var. Bucak’larda her zaman için iki çizgi olmuştur. Birincisi devletle çok yakın ilişkileri olan çizgi. Diğeri ise kendi kimliğine sahip çıkan ve Kürt özgülük mücadelesi içerisinde yer alan yurtsever çizgi. Bu çizgi, 1920’li yıllarında Urfa Milletvekili olarak Meclis’e giren Ali Fuat Bucak amcamızın/dayımızın başlattığı bir çizgidir. Ali Fuat Bucak, yurtsever bir insandı. 1925’te Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı ve ailesiyle birlikte Amasya’ya sürgün edildi. M. Remzi Bucak, Bekir Bucak, Yılmaz Güney ile Faik Bucak ve çocukları olmak üzere devlet politikalarına karşı duran kesimi yok saymamak gerekiyor. Özellikle son 40 yıllık Kürt özgürlük mücadelesinde yer almış ve ömrünü cezaevlerinde geçiren ya da idam cezası alan Bucak’lılar var. Bu çizgi direniş çizgisidir. 19’uncu yüzyılda Osmanlı’nın merkezileşme politikalarına karşı Kürdistan’da gelişen hareketlerle birlikte tüm aşiretlerin iki çizgisi oluşmuştur. Bu birliklerin ortadan kalkmasına neden olanlar ihanette rol alan çizgidir. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte devlet aşiret reisliğinin yerine ağalık müessesi getiriyor. Bu çelişki devlet tarafından çeşitli dönemlerde çok kötü bir biçimde kullanıldı” diye belirtti. 
 
BUCAK’IN VEKİLLİK MUTABAKATI
 
Akşener ile Sedat Bucak arasında gerçekleşen görüşmenin sürpriz olmadığını belirten Bucak, “Akşener ve Sedat Bucak’ın DYP döneminden süregelen çok yakın ilişkileri vardır. Özellikle Akşener’in Kürdistan’da gelişebilmesi ve oy potansiyelini arttırabilmesi için buna benzer girişimleri olacaktır. Aldığım duyumlara göre, Akşener ile Ahmet Ersin Bucak arasında önümüzdeki dönem için Urfa’dan aday gösterilmesi konusunda bir mutabakat olduğu söyleniyor” dedi.
 
AKŞENER’İN GÜNAHLARI 
 
Akşener’in Bucak aşireti ile devam eden ilişkisinin aşiretin geneline mal edilemeyeceği vurgusu yapan Bucak, “Akşener’in Bucak aşiretinin işbirlikçi kanadıyla ilişkileri uzun süredir devam ediyor. Susurluk sonrası anlayış değişmedi. Akşener’in İçişleri Bakanlığı’na gelmesiyle sadece bir görev teslimi oldu. Mehmet Ağar’ın bakanlıktan istifa etmesinden sonra özellikle Kürdistan’daki bütün faili meçhul cinayetlerin hepsinde Akşener’in parmağı vardır. Akşener, kendisini bu günahından kolay kolay arındıramaz” diye konuştu.
 
Kürt illerinde seçim özelinde çalışmalar yürütmeye başlayan Akşener’in “HDP’nin olduğu masada biz yokuz” açıklamasını hatırlatan Bucak, “6’lı masa öncesinde de sonrasında da Akşener’in siyaseti değişmemiştir. Akşener her zaman HDP’ye mesafeliydi. İyi Parti’nin geldiği nokta budur. Akşener’in açıklamasına karşın zaten ben HDP’nin Akşener ile aynı masada olmasını doğru bulmuyorum. 6’lı masanın HDP’nin demokratik ve özgürlükçü programını hiçbir zaman benimsemeyeceği kanaatindeyim” şeklinde aktardı. 
 
İYİ PARTİ İLE KAN UYUŞMAZLIĞI 
 
“Akşener yanılıyor” diyen ve HDP’nin Meclis’te yer alan siyasi partilerden biri olduğunu, 6 buçuk milyon oy aldığını söyleyen Bucak, “Sen HDP’li Meclis Başkanvekilinin idare ettiği oturumlarda, ‘Sayın başkanvekilim’ diye hitap etmişsin. Meclis’teki komisyonlarda HDP ve diğer partilerle birlikte hareket etmişsin. HDP tarafından Akşener’e yönelik geçmişte sarf edilen yumuşatıcı sözler olmuşsa, bu da hatadır. HDP ile İYİP arasında kan uyuşmazlığı vardır” şeklinde konuştu. 
 
AKP-MHP YERİNE 6’LI MASA
 
İyi Parti’nin içinde olduğu bir 6’lı masanın Kürtler için alternatif olamayacağının altını çizen Bucak, “İyi Parti’nin Kürtlerin oylarıyla alınan Büyükşehir Belediyeleri’nden aldığı birtakım ihaleler var. Millet İttifakı, buraları sadece İYİP’in ya da CHP’nin oylarıyla mı aldı? HDP’nin oyları olmasaydı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin el değiştirmesi mümkün olabilir miydi?” diye sordu. Millet İttifakı’nın iktidara gelmesi durumunda AKP-MHP rejiminden farklı bir iktidar anlayışından söz edilemeyeceğine değinen Bucak, “Bir Kürt atasözüyle örnek vermek gerekirse, ‘Dims û pekmez, hiç fark etmez’. CHP’nin de içerisinde yer alan birtakım demokrat kesimin olması bu işin garantisi olamaz” dedi.
 
‘ALTERNATİF EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI’
 
Önümüzdeki süreçte gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçiminin Kürtler açısından kritik olduğuna vurgu yapan Bucak, Kürtlerin ve HDP’nin kendi adayını çıkarması gerektiğini ifade etti. Bucak, Emek ve Özgürlük İttifakı’nın Meclis’e güçlü katılım sağlamasının önemine dikkat çekerek, şunları söyledi: “Emek ve Özgürlük İttifakı, parlamentoya girdikten sonra kendisini iktidarın alternatifi olarak görmesi gerek. HDP Meclis’e girdiğinde güçlü bir biçimde taleplerini ortaya koymalı ve iktidar kim olursa olsun ortağı olmalıdır. Kürtlerin her şeyden önce kendi aralarında birliklerini sağlamalarının ve Türkiye’deki demokratik güçlerle ittifaklarını doğru bir zeminde oluşturmalarının mümkün olacağını düşünüyorum. Kürtler kendi kaderlerini tayin etmeli. Demokratik özerklik seçeneği de olmak üzere bir statüleri olmalı.” 
 
MA / Fırat Can Arslan