İSTANBUL - Komeleya Lêkolînên Kurdî'de Kürtçe öğrenen Trabzonlu Arzu Balcı, "Eğer birbirimizi kendi dilinden anlarsak birbirimize bakışımız, algımız da değişecektir" dedi.
Musa Anter, Feqî Hüseyin Sağnıç, İsmail Beşikçi, Abdurrahman Dürre, İbrahim Gürbüz, Cemşîd Bender, Süleyman İnanoğlu ve Yaşar Kaya öncülüğünde Enstîtuya Kurdî ya Stenbolê (İstanbul Kürt Enstitüsü), 18 Nisan 1992 tarihinde kuruldu. Enstitünün Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılması sonrası oluşan boşluğun doldurulması amacıyla bir grup eğitmen, Komeleya Lêkolînên Kurdî (Kürt Araştırmalar Derneği) çatısı altında bir araya geldi.
İstanbul Unkapanı’nda bulunan Komeleya Lêkolînên Kurdî, Kurmanci, Sorani ve Kırmancki lehçelerinde 1- 2- 3- 4’üncü sınıflar ile hocalık aşaması olarak verdiği Kürtçe eğitim kurslarının sonbahar dönemini bitirdi. Toplamda 300 kişinin başvurduğu kurs eğitimi, yapılan sınavların ardından sona erdi. Kurslarda eğitim veren Özlem Kurt ve öğrencilerden Zarin Karaaslan, Arzu Balcı ve Salih Tunalı dil eğitiminin nasıl geçtiğini anlattı.
KAYITLAR ŞİMDİDEN BAŞLADI
Enstitü olarak birçok çalışma yaptıklarını, bu çalışmalarından birinin de Kürtçe öğretilmesi olduğunu söyleyen Özlem Kurt, her yıl ilkbahar, sonbahar ve kış dönemi olmak üzere 3 dönemde kurslar verdiklerini belirtti. Sonbahar dönemi kursiyerlerinin yaptıkları sınav sonrası dönemi bitirdiklerini aktaran Kurt, ilkbahar dönem kayıtlarını Şubat ayında başlatacaklarını dile getirerek, kayıt yapmak isteyenlerin şimdiden başvurabileceğini söyledi.
‘FARKLI ALTERNATİFLER ÜZERİNDE ÇALIŞIYORUZ’
Kursiyerlerinin ağırlıklı olarak üniversite öğrencisi olduğunu aktaran Kurt, “İstanbul büyük bir metropol kenti. Milyonlarca Kürt yaşıyor. İnsanlarımızın metropol kent koşullardan dolayı kurumumuza gelmediğinin farkındayız. Bunun için de farklı alternatifler üzerinde çalışmalarımız oluyor. İnternet üzerinden insanlarımıza ulaşıp, Kürtçenin öğrenmesi sağlayacak çalışmalar içindeyiz” dedi.
‘KEŞKE DAHA ÖNCE GELSEYDİM’
Okan Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi Zarin Karaaslan, enstitüde birinci sınıf öğrencisi. Aslen Bitlisli olduğunu ama uzun yıllardır İstanbul’da yaşamak zorunda kaldığı için Kürtçeye tam olarak hakim olamadığı aktaran Karaaslan, enstitüye bir arkadaşının önerisi üzerine geldiğini anlattı. Çok sevdiği anadilini öğrenmek için enstitüyü bir öğrenme mekanı olarak gördüğünü ve bu nedenle enstitüye çok değer verdiğini vurgulayan Karaaslan, “Buradaki arkadaşlık ortamı çok güzel. Öğretmenlerimiz çok fedakarlık yapıyor. Arkadaşların hepsinin Kürtçe konuştuğunu görmek beni çok mutlu ediyor. Öğrenmem için hocalarımız ve arkadaşlarım bana çok yardımcı oluyorlar. Burayı çok seviyorum. Keşke daha önceki yıllarda burayı bilip, gelseydim” diye konuştu.
‘BASKILARIN İLK ODAĞI ANADİL’
Vanlı olan Salih Tunalı da enstitünün 4’üncü sınıf öğrencisi. Tarih içinde Kürtler üzerindeki baskılara dikkat çeken Tunalı, baskıların ilk olarak dil üzerinde yoğunlaştığını belirtti. Tunalı, “Kürtleri sömüren güçler neden ilk olarak dile yoğunlaşıyor? Çünkü anadilinden uzaklaştırılan bir toplum ölüme terk edilir. Bu nedenle Kürtler, bütün çalışmalarını anadil üzerinde yoğunlaştırmalı” dedi.
‘YAŞATMALIYIZ’
Anadilini tam olarak bilmeyen halkların mücadelesinde de her daim eksikliklerin olabileceğini aktaran Tunalı, o nedenle yaşamı daha iyi anlamlandırmak için anadilde eğitimin şart olduğunu kaydetti. Bu yüzden her evin bir okul olması gerektiğine vurgu yapan Tunalı, her annenin ise ilk öğretmen olduğunu dikkat çekti. Her Kürdün anadilini öğrenmek için gayret içinde olması gerektiğinin altını çizen Tunalı, “Bütün yaşamımız Kürtçe olmalı. Yaşadığımız metropol gerçekliğini düşündüğümüzde bu zor mu? Zordur. Ama zoru sevmeliyiz. Dilimizi yaşatmak bizler için farzdır” diye belirtti.
‘KÜRTLERİ TÜRKÇEYLE ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL’
Trabzonlu olan Arzu Balcı ise 2 yıldır enstitü bünyesinde Kürtçe dil eğitimi alıyor. Kürtçeyi öğrendikçe, anadili Kürtçe olan biriyle Türkçe ya da Kürtçe konuşmak arasında his, bakış açısı ve derinlik olarak büyük farklılık söz konusu olduğunu gözlemlediğini söyleyen Balcı; Kürtleri anlamanın salt Türkçeyle mümkün olamayacağını, bunun onları asıl kendi dillerinde anlayarak mümkün olabileceğini ifade etti. Kürtçe öğrenme arzusunu, genel olarak dillere ilgi duymasının yanı sıra Kürt dil ve kültürüne olan ilgisinden kaynaklandığını belirten Balcı, Kürtçenin çok kapsamlı ve insanlığın kültür birikimine fayda sağlayacak derinlikte olduğunun altını çizdi.
‘HER GÜN FARKLI BİR ŞEY ÖĞRENİYORUM’
Kürtçe öğretilmesi ve araştırılması için Enstitü’nün büyük özveriyle çalışmalar yürüttüğünü söyleyen Balcı, “Burada her gün farklı bir şey öğreniyorum. Bu da beni çok mutlu ediyor. Enstitü’de herkes birbirine çok yardımcı oluyor. Bu kapıdan içeriye egolar giremiyor. Herkes Kürtçeyi daha iyi anlamak ve konuşmak için gönülden çaba gösteriyor. Büyük bir duygu yoğunluğu var burada, bunu görebiliyorum” diye ifade etti.
‘KURUMLARLA BAĞ SIKI TUTULMALI’
Balcı, “Belki bunu söylemek bana düşmez; ama özellikle metropol kentlerde yaşayan Kürtler, kendi dilini ve kültürünü yaşatan kurumlarla bağını sıkı tutmalı. Sadece Kürtler değil, Türkler de Kürtçeyi öğrenmek için buralara gelmeli. Eğer birbirimizi kendi dilinden anlarsak birbirimize bakışımız, algımız da değişecektir. Dolayısıyla Kürt meselesini algılamamız, çözüm arayışımız ve önerilerimiz de bu doğrultuda sahici ve samimi sonuçlara ulaşmamızı sağlayacaktır" dedi.
‘HERKES SORUMLULUK HİSSETMELİ’
Hiçbir dil üzerindeki yasaklamanın kabul edilemez olduğunu sözlerine ekleyen Balcı, şöyle devam etti: “Bugüne kadar salt Kürtler Türkleri anladı, onlarla iletişim kurdu; artık Türklerin de Kürtleri anlamak için çaba gösterme, adım atma zamanı. Geç kalınmış olsa da! ‘Kürt komşumu, arkadaşımı ve kardeşimi seviyorum’ klişe söylemleri samimiyetsizliğin ifadesi. Bu haliyle ‘Halkların kardeşliğine inanmıyorum’ içi boş bir söylem olarak kalıyor. Hakkını teslim etmediğin, saygı göstermediğin kişiyle kardeşlik hukuku da oluşmaz! Kürtçenin ve diğer anadillerin eğitim hakkının verilmesi ve önündeki engellerin kaldırılması hususunda herkesin sorumluluk hissetmesi gerekiyor.”
MA / Naci Kaya