Ekolojistlerden HDP'ye destek: İktidar yıkım getiriyor

img
İSTANBUL - Yaşanan doğa katliamları karşısında HDP’nin tutum belgesiyle yaptığı çıkışın önemine dikkat çeken ekolojistler, “İktidarın izlemiş olduğu ‘sermayeyi koruma’ politikası büyük bir yıkım getiriyor" dedi. 
 
Artvin’den Ordu’ya, Kaz Dağları’ndan Murat Dağı’na, Munzur Dağı’ndan Manisa’ya,  ODTÜ’de ağaç kesiminden Salda Gölü’nün yapılaşmaya açılmasına, Ege’den Karadeniz derelerine, tarihi Hasankeyf’in sular altında bırakılmasından bölge kentlerindeki orman yaygınlarına kadar Türkiye, dört bir yandan ekolojik yıkımla karşı karşıya. Hidroelektrik Santrali (HES) ve Rüzgar Enerjisi Santrali (RES) projeleri, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kullanmasında gerekli olan bu büyük yıkımın en büyük nedeni, “kıt kaynaklarla sınırsız ihtiyaçları talep eden” kapitalizmin iktisadi tahakkümü. Doğaya, yaşam alanlarına, dağlara, tepelere, derelere, göllere verilen zarar ise iktidara göre kalkınma.
 
TÜRKİYE NEFESSİZ BIRAKILDI
 
Şirketlere kaynak yaratmak için yapılan bu yıkım, doğa-insan ilişkisinin öneminin ortaya çıktığı pandemi sürecinde de devam etti. Belli şirketlere peşkeş çekilen doğaya, yaşam alanlarına, ormana, dağlara, derelere, göllere sahip çıkmak ise pandemi ve benzeri gerekçeler gösterilerek suç sayıldı. Hiçbir kamu yararı gütmeyen, sadece iktidara olanak sağlayan maden işletmelerinden, Jeotermal Enerji Santralleri (JES), RES, HES’e, nükleer ve termik santraller gibi yatırımlara karşı duran halkın karşısında ise devletin kolluk güçleri oldu. Doğa yıkımıyla kentlerin betonlaşmasıyla şirketlerin kasaları dolarken, halk ise nefessiz bırakıldı. Tüm bunlar yaşanırken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İstanbul için “Biz bu şehre ihanet ettik, ben de sorumluyum” sözleri ise yapılanların itirafı niteliğinde oldu.
 
BATIDA ‘RANT’ BÖLGEDE ‘GÜVENLİK’
 
Doğa, batı illerinde rant amacıyla büyük yıkıma açılırken, bölge kentlerinde ise “güvenlik” gerekçesiyle talan ediliyor. Her gün “güvenlikçi” politikalar nedeniyle bölgede sık sık orman yangınları meydana geliyor. Yine bu politikalar sonucunda ülke ekonomisinin can damarı olan ve ekonomiye büyük katkı sağlayan bölgedeki hayvancılık ve tarım yok olma eşiğinde. Tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülke olmaktan çıkıp, etinden sütüne, samanından bakliyat ürünlerine kadar her şeyi ithal eden Türkiye gerçekliliğinin nedeni, “güvenlik” politikalarındaki ısrar oldu.
 
HDP’NİN BULUŞMASI
 
Tüm bu yıkım ve itiraflara rağmen iktidar mega proje olarak “Kanal İstanbul Projesi”ni ülkenin gündeminde tutmaya devam ediyor. Ülke dört bir taraftan ekoloji yıkımına maruz kalırken ve Kanal Projesi gündemdeki yerini kururken, Halkların Demokratik Partisi (HDP), açıkladığı tutum belgesi kapsamında  “Hep birlikte doğa ve yaşam için” şiarıyla ülkenin dört yanından ekoloji aktivistleriyle bir araya geldi. Doğanın talan edildiğini ve talana karşı ortak mücadele vurgusu yapılan buluşmada, çözümün ancak ortak mücadeleyle mümkün olabileceğine işaret edildi. 
 
HDP, 3 ay süren “Demokratik Mücadele Programı” ardından 31 Ağustos’ta “Barışa Çağrı Deklarasyonu” açıkladı. Deklarasyonla ekolojik yıkımın rant ve güvenlikçi politikalardan kaynaklandığına dikkat çeken HDP, barışın sağlanmasıyla yıkımın da durdurulabileceğini kaydetti. Ekolojistler, ekolojik yıkım ve HDP’nin çağrısına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘BÜYÜK YIKIM’ UYARISI
 
Yeşilırmak Çevre Platformu üyesi Fazlı Kuru, kapitalist sistemin doğa üzerindeki tahakkümüne dikkat çekerek, makro ölçekte evreni mikro düzeyde Türkiye’nin yer altı ve üstü kaynaklarının kapitalist modernite tarafından hunharca tahrip edildiğini söyledi. Kuru, yapılan tahribatla ekoloji dengenin değiştiğini ve bu değişimin olumsuzları üzerinde durdu. Doğa tahribatının böyle devam etmesi halinde “büyük yıkımın” kaçınılmaz olduğuna, bu yıkımın da canlıların yok oluşu anlamına geldiğini kaydetti. Kuru, “Büyük yıkıma artık demek gerekiyor. Daha önce doğayı devletler vatandaştan koruyordu şimdi ise vatandaş devletlerden doğayı koruyor” dedi.
 
SERMAYEYİ KORUMA POLİTİKASI 
 
Türkiye’de ise AKP iktidarının izlediği rant politikasının doğa tahribatının yaşanmasında önemli bir yer tuttuğuna değinen Kuru, “Bu iktidarın izlemiş olduğu ‘sermayeyi koruma’ politikası, büyük bir yıkım getiriyor. Bu sadece AKP’yle sınırlı bir durum değil. İktidara gelen kişiler sermayeyi temsil ettiğinden dolayı bu yöntemi uygulamak zorunda kalıyorlar. Bu yönetim şekli ve anlayışı değişmediği müddetçe, bu yıkımın önüne geçmek zor görünüyor” diye konuştu.
 
GÜVENLİKÇİ POLİTİKALARIN ETKİSİ
 
Türkiye’deki doğa tahribatının yüksek olmasının bir diğer sebebinin de güvenlikçi politikalar olduğunun altını çizen Kuru, “Yani ekonomide yaşanan çıkmazı ‘doğadan ne alırsam o kadar iyi’ mantığıyla yaklaşıp, doğayı tahrip ediyorlar. Baktığımızda; bu anlayış kapitalizmin ilk dönemlerinde vardı. O dönem bütün hesaplar sermaye birikimi üzerine olduğu için ‘ne alırsam o kadar iyi’ politikası izleniyordu. Bir gram altın için bilmem kaç ton toprak tahrip ediliyor. Bu da o yöredeki yaban hayatı ve bitki örtüsünün değişmesini, yok olmasını beraberinde getiriyor” ifadelerini kullandı.
 
KÜRT SORUNUNUN DOĞAYA ETKİSİ
 
Kürt sorununun doğa tahribatı üzerindeki etkisinin de büyük olduğuna dikkat çeken Kuru, özellikle bölge illerinde bu politikalardan dolayı ormanların yakıldığını, bunun bilinçli bir şekilde yapıldığını ve kurtarma yönünde adımların atılmadığını söyledi. Bölgeyi komple ormansızlaştırma, yaşamı felç etme ve insansızlaştırılmanın amaçlandığını belirten Kuru, “Kürt sorunu demokratik bir biçimde çözümü olması gerekirken, AKP ha bire bunu gerginleştirerek, kendi tabanına mesajlar vermeye çalışıyor. HDP’ye yönelik yoğun bir saldırı ve tutuklama, yine HDP’nin bileşenlerine yönelik saldırı ve tutuklama operasyonları bundan kaynaklanıyor” şeklinde konuştu. 
 
HDP’NİN ÇIKIŞI ÇOK ANLAMLI
 
HDP’nin açıkladığı tutum belgesinde yer alan “Hep birlikte doğa ve yaşam için” başlığına değinen Kuru, yaşananlar karşısında bunun çok anlamlı bir çıkış olduğunu vurguladı. HDP’nin doğayı korumaya yönelik bir takım çalışmalar yaptığını ifade eden Kuru, partinin izlediği politikaların başka partilerce izlenmediğini, bu nedenle sonuna kadar HDP’yi desteklediğini sözlerine ekledi.
 
TAHRİBAT ÜST BOYUTTA
 
Kapitalist modernitenin yeryüzündeki bütün kaynakları tüketmeye yakın bir seviyeye getirdiğini ifade eden ekoloji aktivisti Koray Türkay, modernitenin şimdi de yeraltı kaynakları üzerinde bir varlık mücadelesi verdiğini belirtti. Bu kapsamda doğa tahribatının üst boyutlara ulaştığını uyarısında bulunan Türkay, bu tahribatın iktidarın ayakta kalmasının bir aracı olarak görüldüğünü söyledi. Türkay, “Buda bütün canlıların yaşam haklarının ortadan kaldırılması anlamına geliyor. Bu bakımdan çok önemli bir süreçteyiz. Bugün AKP-MHP iktidarının yaşaması mı, doğanın yaşaması mı diye bir ikilemle karşı karşıyayız. Buna karşı mücadele etmek gerekir. Fakat bu alanda küçük ölçekli mücadele pratikleri mevcut. Ama karşımızdaki ittifak kendi iktidarlığını devam ettirme adına çok kararlı bir şekilde sermaye ile birlikte saldırıya geçmiş durumda. Buna yerel eksende geliştirilecek bir mücadele ağıyla cevap olunamaz” dedi.
 
‘BARIŞIN SESİ BÜYÜTÜLMELİ’
 
HDP’nin çağrısının önemine vurgu yapan Türkay, şunları söyledi: “Ekoloji mücadelesi yürütenler olarak, ayrım yapmaksızın her yerdeyiz. HDP’nin siyasal birikimi bizlerin buralarda daha sağlam çalışma yapmamızın kökenidir. O bakımdan HDP’nin çözüm önerileri çok önemli. Halen ekoloji mücadelesi içerisinde, beyaz Türk bakış açısı hakim. Farklılıklarımızla ekoloji alanına ilişkin geniş çerçevede bir mücadele ağı geliştirmeliyiz. Demokratik bir anlayış ekoloji mücadelesi için çok önemlidir. Bu kadar büyük kolektif iktidar saldırılarına karşı barışın sesi büyütülmelidir.”
 
MA / Naci Kaya - Ferhat Çelik