HABER MERKEZİ - Kocaeli’de açılan Cevher Dudayev Parkı, Rusya ve Türkiye’yi karşı karşıya getirdi. Çeçen Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov, Ankara’yı teröre destek vermekle itham etti.
Türkiye, Çeçenistan’ın “bağımsızlığı” için mücadele eden Dudayev’in adını kullanmaya devam ediyor. Kürtlerin temel haklarını itibarsızlaştırırken diğer halkların bağımsızlık hareketini destekliyor. Çeçenistan Cumhurbaşkanı Kadirov, Erdoğan yönetimini Grozni’de PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın heykelini yapmakla tehdit etti.
KİLİSE ÇANINA OT TIKIYOR
Kocaeli’de Körfez Belediyesi tarafından “görkemle” açılan Cevher Dudayev Parkı, Rusya ile Türkiye’yi yeniden karşı karşıya getirdi. Kilise çanının içine ot tıkamayı seven bir zihniyet var Türkiye’de. Bu ülke tarihinde yaşamış çok sayıda değerli portre varken Cevher Dudayev’in adını bir parka vermek tam bir garabet. Çeçenistan Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov, bu garabete karşılık Grozni’de PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın heykelini yaparız dedi. Kadirov’un bu açıklaması, aslında Moskova yönetimi tarafından da desteklenen bir beyan. Çeçenistan’ın bağımsızlığı meselesi Rusya’nın en hassas olduğu mecra. Ankara’nın bu konuda çok da temkinli olduğu tartışmalıdır. Gerçekten Türkiye, ulusların bağımsızlığına önem verecek kadar çağdaş bir devlet midir? Kürt halkına karşı gösterdiği “despotik tutum” her şeyi yeterince yansıtıyor.
RUS-ÇEÇEN ÇATIŞMASININ KÖKENİ
Türkiye’nin Çeçenlerin bağımsızlığı konusundaki “yaklaşımı” bir yana, biz Rusya ve Çeçenler arasında yaşanan kargaşanın kökenine yüzeysel bir bakış atalım. Özellikle I. Petro (Deli Petro) döneminde Çarlık Rusya’nın güneye inme ve sıcak denizlere ulaşma stratejisinin geliştiği biliniyor. Bu çerçevede Kafkasya’nın ilhakı bir amaç edinmişti. 1722’den itibaren Kuzey Kafkasya’nın işgali başladı. Kolonizasyonun ilk nişanelerinden biri Hazar Denizi kıyısında I. Petro adına inşa edilen Petrovsk üssüydü. Bugün bu üs, Dağıstan’ın başkenti Mahaçkale’dir. Yine bugünkü Kızılyar ve Mozok gibi kentler 18’inci yüzyılda çarlığın karargâhları olarak tesis edildi. Çarlık ordusunun yayılmacı politikasına karşı Kuzey Kafkasya’da şüphesiz bir direniş ruhu gelişmişti. İlk güçlü başkaldırı 1785 yılında Şeyh Mansur Uşurma tarafından organize edildi. Lakin başarısız oldu. Şeyh Mansur her ne kadar 1787-1791 yılları arasında vuku bulan Osmanlı-Rus Savaşı ortamında direnişi kaldığı yerden devam ettirmeye çalışsa da gereken sonucu alamadı. Kuzey Kafkasya’daki Müridizm hareketinin Şeyh Mansur’dan sonra vücut bulduğu düşünülüyor. Rus müellifler, bölgede Nakşibendî tarikatının organize ettiği İslamcı harekete Müridizm adını verirken, mevcut hareketin öncüleri “gazavat” adını kullanıyorlardı. Yani Rus kolonizasyonuna karşı halkı “gazaya” davet ediyorlardı.
ŞEYH ŞAMİL’DEN ETKİLİ DİRENİŞ
Rusya’nın Kafkasya’daki fütuhatı 19’uncu yüzyılda devam etti. Napolyon Savaşlarının (1803-1815) ünlü komutanlarından biri olan Aleksey Yermolov, 1816 ve 1827 yılları arasında Kuzey Kafkasya halklarına karşı daha şedit bir politika uyguladı. Çarlık kolonizasyonunun sembol isimlerinden biri haline gelen Yermolov, özellikle Çerkezlere karşı uygulanan imha siyasetinde keskin bir rol oynadı. Çarlığın bölgedeki yayılmacı icraatlarına karşı 19’uncu yüzyılda yeni bir “mukavemet” gelişti. Dağıstanlı Şeyh Şamil, Müridizm hareketinde dizginleri eline aldı. Çarlık yönetimine karşı 1832 yılından 1859 yılına kadar etkili bir başkaldırı düzenledi. Sonunda teslim olmak zorunda kaldı. Ondan sonra Müridizm hareketinin mücadelesi 1920 yılına kadar devam etti.
SOVYET SİSTEMİ GELDİ
Bölgede Sovyet sisteminin inşa edilmesinden sonra halkın bir kısmının Moskova yönetimine bakış açısı değişti. Zira bu kez Kuzey Kafkasya halkları veya Dağlıların temel haklarına saygı gösteren bir paradigma vardı. Nitekim Rus İç Savaşı’nda (1917-1922) Celal Korkmazov, Mahaç Dahadayev (Mahaçkale ismi ona ithaf edildi), Muhammed Hizroy, Said Gabi, Ahmed Han Mutus, Elderhanov Taştemir ve Aslanbek Şeripov gibi sosyalist şahsiyetler Bolşeviklerin safında yer aldı. Örneğin Celal Korkmazov Dağıstan Askerî-Devrim Komitesi’nin başkanlığını yürütürken, Elderhanov Taştemir Çeçen Sovyetini idare etmekteydi. Yine Aslanbek Şeripov tutkulu bir Leninist’ti ve Çeçen Kızıl Ordusu'na hizmet etmişti.
HİTLER’E DESTEK VE SÜRGÜNLER
Dağlılar arasında sosyalist sistem yanlısı bir cenah olduğu gibi, Müridist hareketi sürdürmek isteyen devrim karşıtı bir cenah da vardı. Müridist yapı, bilhassa İkinci Dünya Savaşı esnasında Sovyet yönetimiyle karşı karşıya geldi. Nazilerin Sovyet toprağına saldırısından istifade etmek isteyen Çeçen isyancılar, Kızıl Ordu’ya karşı Hitler birliklerine destek verdi. Çeçenlerle birlikte İnguş, Kalmuk, Balkar, Karaçay kökenli bazı gruplar da Nazilerle işbirliği yaptı. Sovyet karşıtı ayaklanmaya Çeçenlerden Hasan İsrailov ve Mairbek Şeripov gibi isimler öncülük etti. Mairbek Şeripov yukarıda bahsettiğimiz Aslanbek Şeripov’un kardeşiydi. Buhran ortamında bölge halkının Kızıl Ordu’yu zor durumda bırakmaması için alınan önlemlerden biri sürgün oldu. Yaklaşık 700 bin kişinin sürgün edildiği düşünülüyor. Aslında Moskova yönetimi, Kuzey Kafkasya halklarına “âdem-i merkeziyetçilik” temelinde önemli olanaklar sağlamıştı. Mesela 1922’de Karaçay-Çerkez Özerk Oblastı, 1936 yılında Özerk Çeçen-İnguş Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tesis edilmişti. Yine de bölge halkında bir “aidiyet” duygusu sağlanamamıştı.
BAĞIMSIZ ÇEÇENİSTAN
Çeçenlerdeki hilafet, gazavat ve bağımsızlık hayali aslında Sovyet döneminde zımnî de olsa hep devam etti. Nitekim SSCB’nin yıkıldığı 1991’de bu duygu bir kez daha tebarüz etti. Sovyet Hava Kuvvetlerinde çalışan General Cevher Dudayev, Çeçenistan’ın bağımsız olduğunu ilan etti ve de facto cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı oldu. Tabii bağımsızlık teşebbüsü Moskova tarafından kabul görmedi. Dudayev, Türkiyeli yetkililer ve siyasetçilerle sürekli temas halindeydi. Mesela Necmettin Erbakan kendisine bir uydu telefonu hediye etmişti. Hatta bu telefonun onun ölümüne sebep olduğu tahmin ediliyor. Telefonla konuşurken yeri Rus istihbaratı tarafından tespit edilmiş ve 1996’da öldürülmüştü. Dudayev’in fikir teatisinde bulunduğu kişilerden biri ise Alparslan Türkeş’ti. “İslam kardeşliği” üzerinden bağ kuruyordu. Hatta vasiyetinde “kılıcının” Türkeş’e hediye edilmesini istemişti. Fakat Alparslan Türkeş ölünce kılıç, oğlu Tuğrul Türkeş’e teslim edildi. Dudayev’in akılda kalan sahnelerinden biri “hilafet bayrağı” altında çektiği resimlerdi. Halifelik, emirlik, şeriat düzeni bir halkı ne kadar bağımsız ve özgür kılabilir? Büyük bir “enigma”. Bunun en çıplak örneğine Afganistan’da tanığız. Cevher Dudayev’in ölümünden sonra “gazavatı” Aslan Mashadov, Şamil Basayev, Doku (Dokka) Umarov gibi isimler devam ettirmeye çalıştı.
MA / İsmet Konak